AK Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı ve Sinop Milletvekili Nazım Maviş, TRT Avaz canlı yayınında önemli açıklamalarda bulundu. Ortaköy saldırısıyla birlikte başlayan ve bazı kesimler tarafından özellikte alevlendirilmek istenen “yaşam tarzı” tartışması hakkında Maviş, Türkiye’nin hukuki, tarihi, kültürel, dini ve siyasal birikimini de anlatarak “AK Parti iktidarı yaşam biçimlerinin en büyük garantisidir. Bunu da çok açık ve kararlılıkla söylemek istiyorum” dedi. 

Maviş, tarih boyunca ülkemizde gerek Osmanlı gerek Cumhuriyet dönemlerinde, hiçbir zaman farklılıkların bir ayrışma konusu olmadığını söyledi. Toplumsal kültür bakımından Türkiye’nin tarihinde etnik, mezhebi veya dini çatışmaların yaşanmadığını ifade eden Maviş, “Ortaköy saldırısıyla birlikte başlayan ve alevlendirilmek istenen bir tartışmayla karşı karşıyayız. Terörün Türkiye’de amaçladığı şeylerden bir tanesinin toplumsal fay hatlarını harekete geçirmek, kırılma noktalarını tetiklemek olduğunu çok somut bir şekilde gördük” şeklinde konuştu. 

90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerle Türkiye’de dindarlar ile laik kesimler arasında bir çatışma ortama üretilmeye çalıştığını anımsatan Maviş, bugün yaşananların da aynı amaçla yapıldığını söyleyerek şöyle devam etti: “Türkiye’de yaşam biçimleri birbirlerinden farklı olan kesimlerde büyük oranda bir kaygı olduğunu düşünmüyorum. Ama insanımızın bir tanesinde bile, kendi yaşam biçimiyle ilgili bir kaygı varsa bu, devletimiz, hükümetimiz ve bizler için çok önemli. Çünkü temel hak ve hürriyetler devletlerin garantisi altındadır. Yaşam biçimi tartışmaları konusunda birkaç şeye ihtiyacımız var. Bir tanesi, vatandaşlarımızın bu konuda oyuna gelmemesi, özellikle sosyal medya paylaşımlarında, yaşam biçimi farklılıklarını kışkırtan paylaşımlara karşı uyanık olması gerekir. İkincisi benim yaşam biçimim benim için ne kadar kıymetliyse, muhataplarımızın yaşam biçimleri de kendileri için o kadar kıymetli ve mukaddestir. Bunun birkaç tane garantisi var, bunları dile getirmemiz lazım. Birincisi İslam, bunun en temel garantilerinden bir tanesi. İslam yaşam biçimlerini ayrıştıran ve yaşam biçimlerinden çatışma üreten değil, herkesin kendi yaşam biçiminin kendine ait olduğunu deklare eden temel ilkelere sahip. İkincisi kendi kültürümüz ve tarihimiz bunun örneklerini sergilemiş durumda. Üçüncüsü ülke için tehdit içeren bir unsur varsa, bu unsurun hesabını görecek olan da yine hukuktur, devlettir. Hukuk önünde de herkes eşittir. Son olarak AK Parti iktidarı yaşam biçimlerinin en büyük garantisidir. Bunu da çok açık ve kararlılıkla söylemek istiyorum. Partimizin mensupları içerisinde, yaşam biçimleri birbirinden farklı binlerce arkadaşımız var. Ama millet olmak, ortak paydamızdır. Bu ortak payda, Türkiye’de % 50 oy almış bir partinin hem seçmenler içerisinde hem de parti örgütlenmesi içerisinde farklı yaşam biçimlerinin hiçbir şekilde sorun olmadan bir arada yaşadığının en büyük göstergesi ve bunun teminatıdır.  

OHAL, ÖZGÜRCE OY KULLANILMASINA DESTEK OLACAK 
Yeni Anayasa çalışmaları, referandum süreçleri ve olağanüstü hal dönemiyle ilgili açıklamalarda bulunan Maviş; Olağanüstü hal sürecinin, vatandaşların günlük hayatına yansımadığını, vatandaşların günlük hayatında hiçbir kısıtlama yapılmadığını, OHAL’in referandum sürecinde vatandaşları özgürce oy kullanmasına olumlu katkılar sağlayacağını ifade etti. “Olağanüstü hal, devletin içine çöreklenmiş FETÖ terör örgütünün devletten ayıklanması ve devletin bunlardan arındırılması için yürürlüğü konuldu” dedi. 

“Olağanüstü Hal, vatandaşlarımızın özgürce kararlarını oluşturmaları, Türkiye’nin özgür tartışma ortamı ve vatandaşların özgürce oy kullanmaları açısından risk teşkil etmek bir tarafa garanti teşkil ediyor diyen Maviş; Bu bakımdan OHAL’in referandum sürecine olumlu katkılar sağlayacağını düşünüyorum” diye konuştu.

BÜTÜN TERÖR ÖRGÜTLERİNİN BELİNİ KIRARIZ
Türkiye’nin PKK, FETÖ, DAEŞ gibi terör örgütleriyle mücadelede etmesine rağmen, Amerika ve Avrupa Birliği’ndeki bazı ülkelerin terörle mücadele konusunda samimiyetsizce davrandığını söyleyen Maviş sözlerine şöyle devam etti: “Fırat Kalkanı Harekatı’yla sınırlarımızın ötesinde DAEŞ ile mücadele edecek bir kararlılığı ortaya koyduk. O gün Türkiye’yi DAEŞ ile mücadele konusunda yeterli kararlılığı göstermemekle suçlayanlar, biz mücadelemizi Fırat Kalkanıyla sınırlarımızın dışına taşıdığımızda desteklerini göstermediler. Bu bir samimiyetsizliğin ifadesidir. Biz bütün terör örgütlerine karşı aynı kararlılıkla mücadele ederken ne yazık ki Amerika Birleşik Devletleri, DAEŞ ile mücadele konusunda, YPG ve PYD’ye destek vermek suretiyle Türkiye’nin elini zayıflatmak isteyen bir uygulamayı ortaya koyuyor. Demek ki bunların amacı DAEŞ ile mücadele etmek değil, bu birincisi. İkincisi PKK ve PYD üzerinden Türkiye’ye operasyon yapmak istiyorlar. Üçüncüsü, aslında Türkiye’ye ikinci Sevr’i dayatmak isteyen güçler bunlar. Dolayısıyla bunu buradan ilan etmemiz lazım. Türkiye onların zannettiği gibi sıradan bir ülke değildir. Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar geniş bir müktesebata, devlet tecrübesine, feraset ve basirete sahip. Bizimle bugün bu mücadeleyi vermeyenlere karşı, yeni müttefiklerle yolumuza devam eder, kendi gücümüzle kararlı bir şeklide bastırılması, beli kırılması gereken bütün terör örgütlerinin belini kırarız.”

İKİNCİ SEVR’İ DAYATMAYA ÇALIŞIYORLAR
“Birinci Dünya Savaşından sonra bu ülkeye Sevr Anlaşmasını dayatan güçler, hangi güçlerse, aynı güçler, Avrupa Birliği içerisindeki bazı ülkeler, terörle mücadele konusunda bizim yanımızda değil, karşımızda yer alarak, terör örgütlerine kendi parlamentolarının lobilerini, koridorlarını açarak, aslında Türkiye’ye ikinci Sevr’i dayatmak istediklerini açık bir şekilde ortaya koyuyorlar. “
 

 
Editör: Vitrin Haber