20 Ekim 1827 yılında; Rus, İngiliz ve Fransız donanmaları Navarin’de Osmanlı ve Mısır donanmalarını yaktılar. Bu defa isyanlar Yunanlıların lehine döndü. 
     
Birleşik donanma, Navarin Limanına girerken Liman ağzındaki bataryalar ateş açmamıştı. Bunun sebebi bu üç ülkeyle Osmanlı Devleti arasında savaş ilanı yoktu. Dahası uluslar arası denizcilik kuralları gereği limana yaklaşırken savaş sancaklarını çekmemişlerdi. Limana misafir statüsünde giriş yaptılar. Hilal şeklinde demirlemiş olan Osmanlı ve Mısır donanmasına ait 65 savaş gemisinin ortasına 27 Birleşik donanma gemisi demirlemişti. Durumu bir baskına dönüştürecekleri kesindi. Birleşik filo komutanları aldıkları kararda Osmanlı ve Mısır gemileri ateş açmadıkça amiral gemisinden ateş açma izni veren işaret çıkıncaya kadar kesinlikle ateş etmeyecekti. Dartmouth firkateyni karşısına demirlediği ateş gemisinin bulunduğu yerden kaldırılmasını istedi. Uluslar arası hukuk gereği,  kendi limanında demirli bulunan bir gemiye yabancı bandıralı bir geminin müdahalede bulunması söz konusu değildir. Fakat bir bahane arayan birleşik filo saat 13:00 de Asia Kalyonu hazır ol işaretini verdiği dakikalarda Dartmounth firkateyninden Ateş gemisi üzerine gönderilen filikalardaki personelle çatışma çıktı ve Dartmounth firkateyni toplarını ateşledi.  Ardından Fransız Amiral De Rigny bütün gemilere ateş emri verdi. Saat 17:20 de güneşin batmasıyla savaşa son verildi. 21 Ekimde tarafların savaşa devam etme gibi bir isteği yoktu. Fakat körfezin girişindeki tabyalar Birleşik donanma için tehlike yaratıyordu. Bu yüzden Karaya bir heyet çıkararak savaşın yanlışlıkla çıktığını, şayet körfezden çıkarken saldırıya uğrarlarsa bunun her üç devlete de savaş ilanı olarak kabul edileceğini bildirdiler. Geçici bir ateşkes imzalandı ve akşama doğru birleşik filo körfezi terk etti. Birleşik donanma aldığı esirleri geri verdi.  Osmanlı’nın toplam gemi kaybı 37, Mısır’ın 15 ‘dir. İnsan kaybı 6000 ve yaralı sayısı en az 4000 kişi civarındaydı. Birleşik donanma ise 1000 kişi kaybetmişti. 
     
İngiliz elçi,Stratford Canning, Osmanlı devletinin parçalanmasının zorunlu bir hal aldığını hiç çekinmeden söyleyip duruyordu.

Osmanlı devleti, Ortada savaş ilanı olmadığı halde donanmasını batıran üç devletten tazminat ve tarziye istedi. Bu üç devletin elçileri sorumluluğu Türk kaptanlara yüklemek için açıklamalarda bulunuyorlardı. İngiltere elçisi Stratford Canning; “ilk defa Türklerin 20 Ekim’de ateşe başladıklarını öğrendiğimiz zaman içimiz biraz rahatladı…” diye yazıyordu. Aslında ne olursa olsun savaşın sorumluluğu Türklere yüklenilmeye çalışılıyordu.  Aslında 14-15 Ekimde Zenta’da Rus ve İngiliz amirallerle görüşen Fransız Amiral De Rigny Şöyle diyordu;

“Görüşüm üç filonun birlikte Navarin’e girmesidir. Orada bulunan filoları zorla birbirinden ayırmalı, birini İstanbul’a diğerini de Mısır’a göndermeli ya da ani bir baskın yapmalıdır”. 

Albion gemisinde görevli subaylardan biri anılarında; 
“19 Ekimde savaşa girmek için emir aldıklarını yazmaktadır”.

Görüldüğü gibi bu karar çoktan alınmış sıra sadece bahanelere kalmıştı.

Bu baskın Londra’da büyük bir hoşnutsuzluk yarattı, Amiral Codrington azledildi. Navarin baskını parlamentoda “Meşum bir hadise” olarak kabul edildi.

İbrahim Paşa’nın Navarin Savaşıyla ilgili raporunun İstanbul’a ulaşması, Çengeloğlu Tahir Paşa’nın İstanbul’a gelmiş olması, olayların gerçek yüzünün de öğrenilmesini sağlamıştı. Dahası İngiltere ve Fransa; Rusların emellerine alet edilmişti.

Osmanlı imparatorluğu donanmasını ve eğitimli denizcilerini yitirmişti, ayrıca Sultan II. Mahmud Han’ın 1826 dan önce Mora’da ki isyanın hafiflemesinden faydalanarak Yeni Çeri Ocağını kaldırması ile kara ordusu da yetersiz kalmıştı. 

Osmanlı devleti, bu devletlerle siyasi ilişkilerini kesti büyük elçiler İstanbul’u terk ettiler. Rusya hızla balkanları geçerek Edirne’ye geldi. Çar fetih politikası gütmediğini sorunun çözülmesi için Londra protokolünü Osmanlıya kabul ettirmek amacında olduğunu ileri sürdü.

Osmanlı devleti, Navarin faciasından sonra yeni bir donanma yapmak için çok çaba sarfetti. Özellikle Karadeniz’de Rus donanmasına karşı çıkacak bir deniz kuvvetinin oluşturulmasına çalışıldı.

Bu arada Avrupa’da buhar güçünün makineye uygulanması ile gelişmeye başlayan makineler gemilere buhar makinelerinin yerleştirilmesi ile yeni bir çığır açılmıştı. II. Mahmut ilki 1827 de ikinciside 1829 yılında İngiltere’den satın alınarak Osmanlı donanmasına katıldı. Tüm bu gayretlere rağmen donanmayı güçlendirme çalışmaları yeterli olmadı. İngilterenin Bağımsız bir Yunan Devleti kurulmasına öncülük etmesi Rusların Osmanlı devleti hakında ki düşüncelerini uygulama fırsatı yaratmıştı.

1829 yılında; Ruslar doğuda Erzurum’a, batıda Edirne’ye kadar ilerlemişti.

14 Eylül 1829 yılında; Edirne Antlaşması yapıldı. 

24 Nisan 1830 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı İmparatorluğuna verdikleri nota ile Yunan devletinin tanınmasını kabul ettirdiler.

Bu arada Ermeniler de boş durmuyor doğu Anadolu’da isyan hazırlığına giriyorlardı. Bu gün Ermenistan diye anılan ve M.Ö. 1000 yılında beri tarih boyunca bir Türk yurdu olan topraklar üzerinde Türklerden başka ulusun yaşamadığı bu toprakları Ruslar; 1827 de (Revan ve Nahçıvan Hanlıklarını) işgal etti. 10 Şubat 1828 de Rusya İle İran arasında imzalanan Türkmençay anlaşması ile Revan ve Nahçıvan Hanlıkları Rusya’ya bırakıldı. Rus Çarı I. Nikola’nın emriyle bu kadim Türk toprakları Ermeni Vilayeti ilan edildi. İran’dan, Doğu Anadolu’dan ve Kafkasya’nın çeşitli bölgelerinden getirilen Ermeniler 1829 yılı başlarında Rus Generali Graf Paskyeviç ERiVANSKİ’nin Emri ile bu gün Erivan olarak anılan Revan hanlığına ait topraklara yerleştirilmişlerdir. (200 yüzyıl içinde Bu topraklarda yaşayan Türkler katledilmişlerdir).

Bu satranç oyunundaki tehlikeli hamleleri gören İngilizler karşı harekete geçmiş ve Anadolu’da Amerikalılar, Fransızlar la birlikte misyonerlik ve Ermeniler ve Rumlar üzerinde siyasi faaliyetlerini artırmışlardır.

1830 yılında Fransızlar Cezayir’i işgal ettiler.

29 Ağustos 1830 yılında Sırbistan’a özerklik verildi.

Reformlar konusunda Avrupa’nın desteğini alamayacağını çok iyi bilen Sultan II. Mahmut, XIX. Y.Y. başından beri Osmanlı Devleti ile ilişki kurmak isteyen Amerika Birleşik Devletlerinin bu isteğini dikkate almış ve “Türk-Amerikan Dostluk, Ticaret ve Seyr-i Sefain Anlaşması” imzaladı. Türk tarihinde yeni bir devir başladı. 1830 ve 1839 yılları arasında kesintisiz devam eden bu ilişki sayesinde Osmanlı denizciliği için önemli sayılabilecek gelişmeler meydana geldi. Amerikan Denizcilik teknolojisinden faydalanıldı. Amerikalı Gemi mühendis ve ustalarının gayreti, Kaptan-ı Derya Çengeloğlu Tahir Paşa ile Sultan II.Mahmut’un destekleri sayesinde yeni teknolojide gemiler inşa edilmeye başlanıldı.

1831 yılında; Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Suriye’yi işgal etti.

1832 yılında; Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Adana’yı işgal etti. Ardından Konya üzerine yürüdü. İstanbul’u ve Osmanlı Hanedanlığını tehdit etmesi durumun sıradan bir olay olmasını ortadan kaldırmış ve bütün Avrupa devletlerini ilgilendiren bir duruma sokmuştu.

10 Aralık 1832 yılında Sisam Adası’na özerklik verildi.

21 Aralık 1832 de Veziriazam Reşit Paşa komutasındaki son Osmanlı ordusunu da Konya’da yenerek Kütahya’ya ulaştı.

Mısır kuvvetlerini tek başına durduramayacağını anlayan II. Mahmut, önçe İngiltere’den yardım istedi. Ancak o sırada Belçika ve Hollanda sorunu yüzünden Avrupa sorunuyla ilgilenen İngiltere, bu yardım isteğini geri çevirdi. Bu sırada fransa’da Mısırı desteklediğinden, son çare olarak Rus’ya yardıma çağrıldı. Rusya ise beklenmedik bir şekilde hemen yardım edebileceğini bildirdi. Rusya, güçlü bir devletin zayıf bir Osmanlı Devletinin yerini almasını çıkarlarına uygun bulmuyordu. Böylece 1833 yılının Şubat ayında Rusların ilk savaş gemileri beşbin askerle İstanbul’a geldi. Rus savaş gemilerinin İstanbul’a gelmesi üzerine telaşa kapılan İngiltere ve Fransa, Mehmet Ali Paşa üzerine diplomatik baskı uyguladılar ve ayrıca İstanbul’a elçilerini gönderdiler. Elçilerin çalışmaları sonucu Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile Osmanlı devleti arasında;

7 Mayıs 1833 yılında Kütahya antlaşması imzalandı. Böylece Adana ve Suriye Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya bırakıldı. Ancak bu antlaşma taraflar arasındaki anlaşmazlıkları çözmekten uzaktı. İngiltere ve Fransa Babıâli ile Mehmet Ali Paşa’nın arasını bulmaya çalışırken daha çok Mehmet Ali Paşanın çıkarlarını koruyan bir anlaşmayı imzalatmışlardı. Böylece; 8 Temmuz 1833 yılında II. Mahmut; Mehmet Ali Paşa’ya, İngiltere’ye ve Fransa’ya güvenmediği için Rusya ile gizlice HÜNKAR İSKELESİ antlaşmasını imzaladı. Bu Rusya’nın yardımlarına karşı bir mükafattı. Anlaşmanın altı maddesi açık yedinci maddesi gizliydi. Sekiz yıllığına imzalan anlaşmanın en önemli yeri bu gizli maddeydi. Bu maddeye göre; iki devlet, herhangi bir devletin saldırısına uğrarsa, birbirine yardım edeceklerdi. Rus yardımı asker ve savaş malzemesi göndermek şeklinde olacaktı. Buna karşılık Osmanlı devleti boğazları Rusya ile savaş halinde bulunan devletin donanmasına kapatacak ve Rus savaş gemilerinin boğazlardan geçişine izin verecekti. Bir anlamda Rusya Osmanlı devletini himayesi altına alıyor, güvenliği için önem verdiği boğazları diğer devletlerin savaş gemilerine kapattırıyor, böylelikle kendi savaş gemilerinin Karadeniz’de emniyetini sağlamış oluyordu.  İngiltere ve Fransa bu anlaşmayı kabul etmeyeceklerini bildirdiler. İngiltere hükümeti Fransa’ya Sivastopol’a gidilerek Karadeniz Rus filosunu yakmayı bile teklif etti. Hünkar iskelesi anlaşmasıyla büyük devletler Mısır meselesi nedeniyle iki gruba ayrılmıştı. Birinci grup Rusya, Avusturya ve Prusya ikinci grup ise İngiltere ve Fransa’dan oluşuyordu.

18 Eylül 1833 Münchengratz Anlaşması; Çar I. Nikola, kendini Osmanlının koruyucusu olarak görüyor ve Hindistan yolu üzerindeki Mısır meselesinde söz sahibi olmak istiyordu. Bu nedenle Avusturya ile şark meselesi ile ilgili olarak bu anlaşmayı imzaladı.

Fransa, Osmanlı’ya karşı üstünlük sağlayan Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile ilişkilerini geliştirmesi İngiltere ile arasının açılmasına neden oldu. Bu durumu fırsat bilen Çar I. Nikola Şark meselesi konusunda İngiltere ile anlaşabileceğini umut ediyordu. Üstelik, İngiltere Başkanı Lord PALMERSTON   bir ara Rusya’ya yaklaşır gibi oldu.  

Devam edecek...