Yüce Mevla kurak geçen günlerin ardından yağmuru verdi. Barajlar suyla dolmaya yine başladı. Rahmet gökte, bereket toprakta…


Gökten rahmet yağıyor yeryüzüne. Topraktan ise bereket fıkırdı fışkıracak.

Şu sıralar ailelerde bir telaş var ki sormayın. Koşturmacayla görülüyor pek çok iş. Telaşın sebebi gelecek cumartesi yanaşacak bu yılın ikinci bayramı.


Müslümanları Kurban Bayramı heyecanı sarmış. Memlekete gidecek olanlar semt pazarlarına akın ediyor her gün, hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyorlar.


Dört gün kutlanan Kurban Bayramı'nın Sinop ve ilçelerinde de oldukça coşkulu yaşanacağı bekleniyor. Anne ve babalar hasretle yol gözlüyor. Gelirler umudu sevince dönüşmüş büyüklerde. Hasbıhal ederken gözlerinin içi gülüyor.


Şehirler ziyaretlere ve coşkuyu arttıracak etkinliklere ne kadar hazırlıklı şimdiden bir şey söylemek zor.


Şöyle ki: Şehrin trafiğini rahatlatacak önlemler alındı mı?
Mezarlıkların, yol güzergahlarının, umumi lavabo ve WC'lerin genel bakım ve temizliği yapıldı mı?
Ekmek, su, elektrik, ilk yardım, itfaiye, cenaze işleri gibi temel ihtiyaçları sürekli karşılayacak hizmet birimleri, sorun yaşanması halinde müdahale edecek ekipler kuruldu mu?
Mezarlıkta Kur'an okunması için imam hatip görevlendirildi mi?
Çöp kovaları ve konteynırları kontrol edildi mi?
Kurban kesim yerleri belirlendi mi? Sorularımızı çoğaltabiliriz.


Uzaktan gelecek misafirleri güzel ve memnun edici bir ağırlama heyecanı nasıl ki yollarda ve evlerde yaşanıyorsa, aynı heyecan yerel yönetimlerde de yaşanmalı bence.


Hazırlıklar günler öncesinden başlatılmalı, bayrama huzurlu bir ortamda girilmesi sağlanmalıdır.


Uzaktan gelip gidecek ziyaretçileri, ağırlıkta büyükşehirlerden gelecek misafirleri, en iyi şekilde ağırlamak arzusu belediye yetkililerinde doruğa ulaşmalı.


Kalabalık sofralarda yapılacak keyifli sohbetler, güler yüzlü ziyaretçiler misafirperver aileleri mesud ve hoşnut eder. Aynı şey kent yöneticileri için de geçerli olmalı.


Şehre A veya B kapısından giriş yapan her bir birey, girdiği kapıdan ya da diğerinden çıkış yapıncaya kadar o kentin misafirdir çünkü.

İnsanı diğerlerinden farklı kılan kişiliğidir. Şehirler de böyledir. Hangi şehir bir diğerine benzer? İnsanı ayakta tutan kimliği, değerleri ve kişiliği gibi, şehirleri de ayakta tutan değerler vardır.

Şehir, yüzyılların kişiliklerini, değerlerini, kültürünü, canlı ya da cansızlarını bağrında taşımanın zenginliği ile bir kimlik oluşturur. Bütün ayrıntılarıyla insanların duygularına, duygusallığına hitap eder. İçerisinde yaşayan vatandaşlar bunu pek fark edemezler belki.

Şehir de insan gibi bir bütündür. Üzerinde taşıdığı insanları yedirir, barındırır, korur.  “Can” gibi misafir eder. Bununla da kalmaz. Temel ihtiyaçlarının hemen ardında sevgi yer alır.

Yaşanabilir kentlerin kıstaslarından biri de sevilebilirlik oranı değil mi? Hem sürekli barındırdıklarına hem de misafir ettiklerine sevgi sunmalı, bağrında aşıklar yetiştirmelidir. Küsüp gidenlere kucak açmalı, sevdirmelidir kendini. Ötekileştirmeden bağrına basmalı, sımsıkı sarılmalıdır.

Şehrin sahibi olduğunu iddia edenler misafirlerini el üstünde tutabilecek hizmetlere ve yatırımlara yönelmelidir. Çünkü yaşayanlar misafirleridir şehirlerin.