Bir kentin "Kültür Şehri" olabilmesi için önce destansı bir hikayesi olması lazım.

Hikayesi olmayan kentin kültür şehri olması hayalden öteye geçemez.

Tarihte kurulan her bir şehrin ister gerçek olsun, ister rivayet, isterse efsane mutlaka bir hikayesi vardır.

Hikayesi olmayan kent yaşamamış şehirdir.

Yaşamamış şehirlerin gelecek kuşaklara anlatabileceği hikayesi olamaz.

Bir kenti anlamlı hale getiren onun destansı hikayesidir.

İçerisinde insan olmayan kentin hikayesi anlamsızdır.

Bütün hikayeler “insanı” anlatır aslında.

İnsan, şehrin hikayesini zenginleştirir. Yaşantısını renklendirir.

Günlük insani ilişkiler, şehirde hayatı canlı tutar.

Küçük şehirler “evimiz” olarak tanımlansa da, çağımızın insanları giderek birbirleriyle selamı sabahı kesme meylinde.

Yaşam alanları ortak olmasına karşın özel günleri, hatta bayramları bile neredeyse ayrı kutlayacaklar.

Kentler sadece coğrafi veya siyasi yapılardan ibaret yerleşim alanları değildir.

Büyükşehirlerin insanları, yığınlar arasında yapayalnız.

Bireyin özgürlüğü toplumsal barışı tehdit ediyor. İnsanlarımızın çoğu bunun farkında değil.

Oysa şehirleri yaşatan, içerisinde yaşayan insanlardır.

Şehirler insanlara değil, insanlar şehirlere hayat verir.

Öyle şehirler var ki, insanlara kimlik veriyor. Değer kazandırıyor.

Gelecek kuşaklar derin tarihe sahip şehirlerden güç alır.

Bir kentin kültürünü içerisinde yaşayan insanların hayat tarzı oluşturur. Kentin tarihi ise o kültürü kalıcı hale getirir.

Şehirler insanlara hayata tutunmalarını sağlar.

İnsanların hayata tutunmalarını sağlayamayan şehir viran olmuş demektir.

Bir şehri anlamlı hale getiren içerisinde yaşayan insanların birbirleriyle olan iyi münasebetleri, kültürü ve sanatıdır.

İnsan her şeye nefret gözüyle bakmamalıdır. Sabaha karşı tarla kokusunu armağan olarak getiren Kargalara da tebessüm ederek bakabilmelidir.

Bir şehri, gecenin ilerlemiş vaktinde boş yollarında dolaşmadan tanıyamazsınız.

Şehirleri insanlar inşa eder; aynı insanlar inşa ettikleri şehirleri yıkıp geçerler. Geride bıraktıkları sadece viran olmuş bir şehir değildir aslında. Tarihtir, kültürdür, sanattır.

Herkes kenti anlatacak bir rehber arıyor. Mimarı Sinan olan her şehir kendi hikayesini anlatır.

Hikayesi olmayan şehir ziyaretçilerine ne anlatabilir ki!

Bir hikayenin baş kahramanı olacak, adına şiirler yazılabilecek şehirler inşa etmeliyiz.

Doğal dokusunu koruyamayan, kültürünü ortaya çıkaramayan, bölgesinde sürdürülebilir kalkınmayı yapamayan, sektörler arasında uyumu sağlayamayan, üretimde, ihracatta, istihdamda, eğitimde, sağlıkta, turizmde, hizmet alanlarında farkını ileri süremeyen şehirlerin anlatacak hikayesi olamaz.

Bizim arzumuz: İster yerli, ister yabancı olsun, ziyaretçilerine hikayesini anlatabilecek “Kültür Şehri” inşa edilmesidir.

Engellerle dolu sokakların, erişilmez caddelerin, çirkin yapıların, kokan çöp yığınlarının bulunduğu bir kent “Kültür Şehri” olamaz, ancak gece rüyalara konu olur karabasan gibi. İçerisinde yaşayan insanlara ve gelen ziyaretçilerine korku salar...