Sinop üç tarafı denizlerle çevrili olan Anadolu’nun kuzey tarafında, sahip olduğu doğal limanı sayesinde tarihin her devrinde jeopolitik öneme sahip olmuştur.

Bölgede kurulan devletlerin Karadeniz’e açılan en önemli çıkış kapısı durumunda olan Sinop, 1214 yılından itibaren bir Türk ve Müslüman şehri kimliğine bürünmüştür. Osmanlı Devleti’nin giderek büyümesi ile Karadeniz’in bir Türk Gölü halini almasından sonra bu önemi daha da artmıştır. XI. Y.Y.’dan itibaren Rusya’nın Karadeniz’e inerek boğazları ele geçirme politikası yüzünden pek çok Osmanlı –Rus Savaşı yapılmıştır. Bunlardan biri olan 1853-1856 ‘da yapılan Kırım Savaşı’nın üçüncü safhası diyebileceğimiz Sinop Faciasının daha iyi anlaşılabilmesi için, Osmanlı –Rus ilişkilerini kısaca özetleyip, savaşın sebeplerine geçmemiz uygun olacaktır.

Keşifler ve Sanayi Devriminden sonra sömürgecilik faaliyetleri başladı. İngiltere’nin Hint Okyanusundaki sömürgelerine giden en kestirme yol, Osmanlının elinde bulunan Mısır’dan geçmekteydi. (1869’da Süveyş Kanalının açılmasıyla önemi daha da arttı).Bu bölge İngiltere için büyük önem taşımaktaydı. Fransa’nın da Orta Doğuda emelleri vardı.

Rusya’nın Ortaya Çıkışı

İlk kurulduğunda Rus Knezliğinin Kuzey Buz Denizi dışında denizle bağlantısı yoktu. Avrupa Başkentlerini gezen ve ülkesinde batıdaki gelişmeleri başlatan Çar I. Petro’ya göre : “Bir ülke karada ne kadar güçlü olursa olsun, denizlerde egemen değilse, büyük devlet sayılamaz. Bunun için Karadeniz’e inmek, boğazlara sahip olarak sıcak denizlere açılmak şeklinde özetleyebileceğimiz bir politika ortaya attı. Kendisinden sonra gelen Çarlar da bunu aynen devam ettirince Rusya’nın adeta milli bir dış politikası haline geldi.

Ruslar ilk olarak 1700 İstanbul Antlaşmasıyla Karadeniz’e birleşik olan Azak Denizine yerleştiler.

1774’te bağımsız olmasını sağladığı Kırım’ı 1783’te kendine bağladı.

1798’de Napolyon Mısır’a saldırınca, Doğu Akdenizde güçlü devlet istemeyen Rusya Osmanlı Devletine yardım etti. Yapılan ittifakla Rusya, ilk defa olarak dost sıfatıyla Boğazlardan iki istikamette gemi geçirmek hakkını 8 yıl için kazandı.

1833’te yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşmasıyla da Boğazların başka devletlerin harp gemilerine kapatılmasını sağladılar.

Fransa ise, Orta Doğudaki çıkarlarının tehlikeye düşmemesi için Rusya’nın boğazlara yerleşmesini istemiyordu. Erfurt’ta Çar Aleksandr İstanbul ve boğazları istediğinde Napolyon, “İstanbul tek başına imparatorluğa değer” ve “Marsilya yolu İstanbul’dan geçer” diyerek karşı çıktı. 

İngiltere’ye gelince, XVIII. Y.Yılın son çeyreğine kadar boğazlar İngiltere için bir önem taşımadı. 1768-1774 Osmanlı –Rus Savaşında bir Rus filosu İngilizlerin kılavuzluğunda Baltık’tan Akdeniz’e gelerek Yunan Adaları ve Mora’yı işgal etti. Osmanlı Donanmasını Çeşme’de yaktı. Bu olaydan sonra İngiltere Osmanlıyı korumaya aldı.

Birer kara devleti olan Avusturya ve Prusya’nın boğazlarla bir ilgisi yoktu.

Osmanlıyı sistemli bir şekilde yıkmayı amaç edinen Rusya, zaman zaman açtığı savaşların dışında, azınlıkları kışkırtarak isyanlar çıkarmayı da başardı.1804’te Sırplar, 1821’de Rumlar isyan ettiler.

Çar I.Nikola zamanında (1825-1853) Türk düşmanlığı daha da arttı. İngiliz, Fransız ve Rus ortak donanması 1827’de Navarin’de Osmanlı Donanmasını yaktı. Yunanistan Devleti kuruldu.

1841’deki Londra Antlaşmasıyla Boğazlar savaş gemilerine kapatıldı.

1844’te İngiltere’yi ziyareti sırasında yaptığı Osmanlıyı paylaşma teklifi kabul edilmedi.

1848’de Avusturya’ya karşı ayaklanıp, Osmanlıya sığınan Macar mültecilerini Rusya ve Avusturya’nın baskılarına karşı Osmanlıların vermemesi, Avrupa’da Osmanlı lehinde bir havanın doğmasına zemin hazırladı.

9 Ocak 1853’te Çar Nikola, Petersburg’da bir baloda İngiliz Elçisine “Hasta Adam” dediği Osmanlının paylaşılmasını teklifi de kabul görmedi.
Bunun üzerine Çar hasta adam için tek başına harekete geçti. İngiltere paylaşıma yaklaşmayınca, Çar Osmanlı ile olan ilişkisini Makamat-ı Mübareke (kutsal Yerler) sorununa çevirdi. 

Kudüs Şehri, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler için kutsal olup, zaman zaman bu üç dinin mensupları arasında olduğu kadar, Hıristiyan mezhepleri arasında da çekişmelere sebep oluyordu. Hıristiyanlarca kutsal sayılan yerlerde çeşitli imtiyazlar Katolik ve Ortodokslar arasında sorunlar yaşanıyordu. 

Olağanüstü elçi olarak İstanbul’a gelen Prens Mençikof’un Osmanlıya sunduğu teklifler Osmanlıyı Rusya’ya bağımlı duruma düşürecek nitelikte olup kabul edilmedi. Bu arada Bu arada İngiliz ve Fransız Donanmaları da Beşike Limanına geldiler. (25.Haziran.1853) Büyük devletlerin araya girmesi sorunu çözmedi ve Rusya isteklerini Osmanlıya zorla kabul ettirmek için, İngiliz ve Fransız Gemilerinin de Beşike’ye gelmesini de bahane ederek, 3.Temmuz.1853’te Prut Nehrini geçerek Eflak ve Boğdan’ı işgal etti. İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya’nın Viyana aldıkları çözüm önerileri de sorunu çözmedi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti 4.Ekim.1853’te Rusya’ya savaş açtı.

DEVAMI YARIN