Ramazan-ı Şerif, insanın şahsi hayatına baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

İnsana en mühim bir ilâç olarak  maddî ve mânevî bir perhizdir. Ve tıbben bir hımyedir (perhiz) ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfine göre hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne ,itaatsizce dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner. Nefsi o insana galip gelir, her istediğini yaptırır.

Ramazan-ı Şerifte, oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır, nefsi yenmeye çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir.

Biçare zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez. Ve emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kabiliyet peydâ eder. Manevi hayatı bozmamaya çalışır.

Hem insanın büyük kısmı açlığa çok defa müptelâ olur. Sabır ve tahammül için bir idman veren açlık,ve riyazete(dünya lezzzetlerinden kaçma ,nefsin isteklerini yenme) muhtaçtır. Ramazan-ı Şerifteki oruç, on yedi saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır. Demek, beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.

                                                          Kaynak:  Bediüzzaman said nursi mektubat 2 ,29. mektup