Sinop Üniversitesi Sualtı Teknolojisi Programı Öğretim Görevlisi Rasim Yaşar Tarakçı, "1853 yılında Ruslar tarafından batırılan gemilerimiz devlet tarafından ihaleyle bir firmaya verilerek hurda almak adına dinamitlerle parçalanmış, gemilerin içlerinde ki şehitlerimizin kemikleri bile paramparça edilmiş" dedi.

Sinop Limanında 2 bin 800 Osmanlı askerinin şehit olmasıyla sonuçlanan '30 Kasım 1853 Rus Baskını', Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'nce (MÜSİAD) düzenlenen Cuma Söyleşileri'nin bu haftaki konusu oldu. MÜSİAD Salonunda gerçekleştirilen programa, MÜSİAD Başkan Yardımcısı Yusuf Kara, sanayici ve iş adamları, STK temsilcileri ile çok sayıda Sinoplu katıldı. 

Programın açılış konuşmasını yapan 30 Kasım Platformu Başkanı Muhammet Başoğlu, kendilerine Sinop'un büyük trajedisi olan ve makus talihinin başlama noktası 30 Kasım Baskını'nı anlatma imkanı sağlayan MÜSİAD'a teşekkür etti. 

Ateş bu kez düştüğü yeri değil her yeri yaktı
Muhammet Başoğlu, "Biz bir kaç hafta önce Sinop sevdalısı bazı arkadaşlarla önemli bir hamle gerçekleştirdik. Hamlemiz de Sinop'un yaşamış olduğu büyük trajediyi Sinoplulara hatırlatmak ve öğretmekti. Malumunuz 'Ateş düştüğü yeri yakar' diye bir söz vardır. Bundan 161 yıl önce ne yazık ki ateş sadece düştüğü Sinop'u değil, Osmanlı coğrafyasının bir çok yerini yaktı. Bu feci olay, ümmetçi bir anlayışla, birbirlerine bağlanan insanların her birinin yüreğine ateş düşürdü.  Rus donanmasına karşı göğsünü fedakarca siper eden 2 bin 800 şehidimize buradan tekrar rahmet diliyoruz" dedi.  

Şehitlerimizin kemikleri parçalanmış
Daha sonra kürsüye gelen, Sinop Üniversitesi Sualtı Teknolojisi Programı Öğretim Görevlisi Rasim Yaşar Tarakçı, 30 Kasım Baskını'nı hazırlayan sebepler ile baskın sırasında yaşanan trajediyi anlattı. Rus Baskını ardından yıllar sonra şehit kemikleriyle dolu gemilerin nasıl dinamitlerle tahrip edildiğini anlatan Yaşar Tarakçı; "1950'li yıllarda bu gemiler bir firmaya ihaleyle satılmış. Bu firma da batıkların toplarını, pirinç bağlantılarını ve gemi altlarındaki bakır aksamı almak için dinamit kullanarak batıkları yok etmişler. Hatta bakırları almak için sapan vurup bu gemileri takla attırmışlar. Batıkların içerisinde şehitlerimize ait kafa tası ve iskeletleri de yok etmişler.  O kafatasları ve iskeletler, bir çoğu yanarak atan gemilerin içinde kalarak şehit düşen askerlerimize aitti. Yani bunlar suyun altına gömülen insanlarımızdı" diye konuştu. 

Sinoplular bu konuya sahip çıkmalı
Sinopluların, baskını çok iyi tahlil etmesi ve gelecek nesillere aktarması gerektiğini vurgulayan Sinop Üniversitesi Sualtı Teknolojisi Programı Öğretim Görevlisi Rasim Yaşar Tarakçı sözlerini şöyle sürdürdü; "Ben bunu öğrendikten sonra konuya ilişkin araştırmalara başladım. 1980'lerde başladığım bu araştırmalar sonucunda, 1990 yılında TRKT 2 ile bir belgesel çekimi gerçekleştirdik. Baştan beri söylüyorum. Ben tarihçi değilim ama bu işe gönül verdim. BU zamana kadar büyük uğraşlar verdim ama bu işler tek başına olmuyor. Günün birinde karşıma Muhammet hoca çıktı. Genç dinamik biri olarak bizleri peşine taktı, lokomotif oldu ve sürükledi. Ben misyonumu tamamladım ve yapabileceklerimi yaptım diye düşünüyorum. Umuyorum bundan sonra açılan tarih bölümü ile daha güzel çalışmalar yapılacaktır ve Sinoplular bu konuya sahip çıkacaklardır. 

Sinop sürgünler şehri oldu
İlk kez Sinop'un iş adamlarının burada toplanarak bu değerlere sahip çıktığını görmek inanın Sinop adına çok gurur verici bir olay. Geçtiğimiz günlerde konuya ilişkin açtığımız sergi sırasında benim yaşımda, ya da benden büyük insanların 'Biz Sinop'ta böyle bir hadiseyi duymadık' demesi kadar acı bir şey yok. Sinop'un her karış ve her milimetresi şehit kanlarıyla sulanmış bir Serhat şehri. Önemli bir şehir. 1856 Kırım anlaşmasından sonra önemini yitirmiş, ondan sonra da hapishane ve sürgünler şehri olmuş bir vilayetimiz"