Her insan kendi özüne zerkedilen hedefe ulaşmanın adayı olarak doğar.İnsan olarak doğsa da insan olarak kalma ihtimali kendi çabasına bağlıdır.Önüne çıkan  engelleri kendi yeteneklerini kullanarak aşar.Eğer ihtiyacı olan yetenekler kendisinde yoksa o yeteneklerin bulunduğu elemanları keşfederek onlardan yararlanmayı dener.İnsan yürür, koşar, yüzer fakat koşması bir tavşanı tutmaya, yüzmesi bir balığı yakalamaya yetmez.O halde tavşanı tutmak için tazının hızı ve yüksek manevra yeteneğinden yararlanırken, balığı yakalamak için oltayı icat eder.Kendi hayatını sürdürmek ve neslini devam ettirmek için elinin altında bulunan eşyadan istifade ederek,  zarar verecek unsurlara karşı savunma mekanizmaları geliştirip onlardan uzaklaşmayı tercih eder.
 
          İnsanın çevresinde bulunan  menfaatlerden yararlanma ve zararlardan korunabilme yeteneğini ona bahşeden temel öge aklıdır.Akıl, kişiye aktif halde bulunduğu müddetçe bilgi üretir.Tabiri caizse veri sensörleri olan beş duyumuz  göz, kulak, deri, dil ve burun  akla, işleyip  istifade edeceği veya zararından kaçınacağa bilgi hammaddesi taşır.Beş duyumuzu, zikredilen bu işlemleri yaparken  fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarımızdan dolayı tahrik eden saikler vardır.Bu Saikleri aktif hale getiren iç dünyamızdaki mevcut varlık sancısının uzantısı olan en önemli öge ise merakdır.Merak çevremizde olan her şeye karşı bizi ilgiye icbar eder.İlgi bize bilgiyi bahşeder.

         Bilgiyi elde etme sürecini en verimli kılan işlem gözlemdir.Beş duyu aracılığı ile dikkatimizi çeken her şeyi anlamlandırmaya çalışırız.Birbirinden bağımsız gibi görünen olaylar arasında bağ kurmaya çalışırız ki, akıl etmeyi tevil ettiğimizde  ‘bağ kurma’ya denk düşer.Aklımızı kullanarak hayatımızı sürekli hale getirebiliriz.Fakat iç dünyamızda ki saklı soruların cevabını elde etme yönünde belirlenecek  kriterleri aklın tayin etmesi imkansızdır.Ahlaki normların belirlenmesini, akıl anlayabilir fakat  tayin edemez.Neyin iyi olup, neyin kötü olduğu konusunda  pratik sonuçları açısından salt akıl olarak cevap vermek fevkalade zordur.Hırsızlık fayda  sağladığında birey aklı  onu aklileştirerek iyi şeklinde nitelendirebileceği gibi, aynı eylem zarar verdiğinde  vicdanlarda karşılığı bulunmayan cezalandırma biçimlerine sevkedebilir.Zaten günümüzde seküler anlayışın  temel açmazı da burada yatmakta olup iyi ve kötü tanımlanırken, güç ve fayda  ekseninde hareket edilmekte, bugün iyi olan, yarın kötü şeklinde  nitelendirilebilmektedir.İyi ve kötünün akıl bazında bu kadar değişken bir skalaya tabi olması, evrensel boyutta adalet anlayışının gelişmesini ve uygulanmasını imkansız kılar.Bir toplumun yaşamında adalet yoksa bu eksiklik terör,göç ve cinneti tahvil eder.Yaşam için elzem unsurların temin edilememesi, insanlığı o eksiklikleri telafi edecek arayışlara sevkeder.Böylece insanlık kendi hataları ile yozlaştırıp çürüttüğü yaşam biçimini terk edip daha az hatalarla inşa edeceği yeni bir medeniyet arayışına girerek, vahiysiz bir yaşamın üreteceği farklı tip ve versiyonlardaki hataların tekerrürüne gebe günlere kulaç atar.Tam da içinde yaşadığımız şu günler gibi….