Feizâ sevveytuhû ve nefahtu fîhi mir rûhî fegaû lehû sâcidîn.  Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.1 Tin süresinde de   Legad halagnel insâne fî ahseni tagvîm. Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.  2 Allah-u Teala çamurdan ve topraktan yarattığı ,kendi ruhundan üfleyip düzenlediği kulunu halife olarak atıyor.
İnsan iki boyutlu.Yaratılış maddesinde iki özellik var.Toprak ve ruh.Nasıl bir ruh? ve nefahtu fîhi mir rûhî kendi ruhundan insana yüklüyor.İnsanı ele aldığımız zaman toprak ve ruhun bileşkesi olan bir varlıkla karşı karşıyayız.Eğer siz toprak ve ruhu barışık kılabilir iseniz insanın insalık sürecini de başlatmış olursunuz.Yok toprakla ruhu çatıştırma yoluna veya parçalama yoluna giderseniz insan çamurlaşma yolunda hızla gider.Şayet toprak öne çıkarılırsa veya toprak ihmal edilip ruh öne çıkarılırsa bu defa ruhbanlaşma yolunda ifrat ve tefrit dediğimiz çizgide insanlık özünden insanlık anlamından uzaklaşma sürecine kendini terketmiş olacaktır.
Bunu şöylede ifade edebiliriz.Allah-u Teala bizi yarattı.Toprağımıza bir tohum gizledi.Bu tohumun ismi fıtrattır.Şayet Allah’ın toprağımıza yüklediği fıtrat tohumunu vahiy yağmuruyla buluşturacak olursak işte o zaman muhteşem varlık eşrefi mahlukat halife misyonuyla insan devereye girecektir.Yok toprağımızdaki fıtrat tohumunu vahiyle buluşturamadığımızda topraktaki o tohumu çürümeye terketmiş oluruz.
Bu manada nefis terbiyesi derken insan neden teşekkül ediyor?Bu terkibin içerisinde hangi maddeler vardır ve maddelerin insana dönüşmesi için hangi dengelerle hareket ettiğini bilmesi gerekiyor.Bu maddede toprak ve ruh karşımıza çıktı.
Bunu şöylede ifade edebiliriz.Allah çamurumuza bir cevher yüklemişti.Bu çamuru işlediğiniz zaman vahyin kıriterleriyle bir takım işleme ve terbiyeye tabi tuttuğunuz zaman çamurunuzda gizlenmiş olan cevheri keşfedeceksiniz.En güzel insan ortaya çıkacaktır.Vahyin tezgahında ve mektebinde bu insanın çamurunu belli bir işleme ve eğitime tabi tutmadığınızda o çamur cevheri örtecektir ve insanlar sürekli çamura takılıp kalacaktır.İşte o zaman çamura takılı kalan o insan dünyevileşme dediğimiz o maraza giriftar kalacaktır.Kendini iptal edecektir. Manayı kaybedecek madde ile oyalanacaktır.İnsan anlamından uzaklaşıp metalaşma, nesneleşme,eşyalaşma sürecini kendi eliyle hazırlamış olacaktır.
Veya daha beterini ifade edeyim.Özne ,özgün ve özgür olabilmenin yolu insanın çamurundaki cevheri keşfetmekle iş başlar.Çamur cevheri iptal ettiği zaman insanın nesneleşmesi ve bir aşamadan sonra hiçleşmesi sürecine hızla sürüklenip gidecektir.İşte bu manada günde kırk defa okuduğumuz Fatiha’da Allah’tan bir şey talep ediyoruz. İhdinas sırâtal mustegîm. Hidayet eyle bizi doğru yola  Sırâtallezîne enamte aleyhim, ğayril mağdûbi aleyhim ve leddâllîn. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.Günde kırk defa bu talebin altında yatan gerekçe nedir?Neden bunu istemek durumundayız? Çünkü tüm zamanlar içinde insanlar için en büyük risk mağdûbi ve dâllîn zümresine girmektir.Tüm Peygamberlerin ve gelen tüm kitapların temel amacı insanları  mağdûbi ve dâllîn sınıfına intikal etmesinler ,sürüklenmesinler diyedir. Peki ne istiyoruz?Hidayet eyle bizi doğru yola kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet   derken hemen akabinde şunu söylüyoruz. gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Tefsirlere açıp baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Mağdûb (yahudilere atıf ) yani dünyevileşenler dâllîn (Hirıstiyanlara atıf) yani ruhbanlaşanlar.Rahipliği tercih edenler.Ahireti önemsiyeyim derken yine dengeyi bozanlar.Yalnız ruha takılan veya yalnızca toprağa takılıverenler.İşte İslam bu her ikisine bir denge getiriyor. enamte aleyhim kendilerine nimet verilenler.Yani ruhlarıyla bedenlerini barışık tutanlar.Topraklarıyla ruhlarını savaştırmayanlar.Birini diğerine kurban etmeyenler.Ama bu dengeyi kurarken ruh topraktan bir adım önde olması gerekecek.
Nefis terbiye ve tezkiyesi üzerinde duruyoruz. Eğer bu anlattığım süreci tamamlamadığımız zaman insan,Allah’ın kendisine nasip ettiği bir çok imkanlarla nasıl azgınlaşacağını Kur’an-ı Kerim misalleriyle detaylı olarak bu tabloyu önümüze koyuyor.Yukarıda Allah’ın ruhundan bahsettik.Ama gün  gelir Allah’ın bedenimize, toprağımıza yüklediği bu ruh yorgun düşebilir. O zaman bu ruhu ayağa kaldırmamız gerekecektir.İşte o sırada ruhsal sorunlar yaşayanlar vayahutta dünyevileşme hastalığı içerisinde sürüklenip giden toplumların yeniden dirilişi nasıl mümkün olacaktır bunun çaresine bakmamız gerekecektir? 
Kur’an-ı Kerim’e bakacağız.Buyuruyor ki Allah c.c. Yâ eyyuhellezîne âmenustecîbû lillâhi ve lirrasûli izâ deâkum limâ yuhyîkum, vağlemû ennallâhe yahûlu beynel mer'i ve galbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn. Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resûlü'nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız.4
Hayatınız kayabilir.Kokuşma,kopuşma,ayrışma ve çözülme süreci ile karşı karşıya kalabilirsiniz.Size yeniden bir hayat,bir diriliş lazım,yeniden bir var oluş sürecini yakalamanız lazım.İşte o zaman Allah ve Resulünün çağrısına icabet etmeniz gerekecektir.  Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûham min emrinâ, Ve işte sana böyle emrimizden bir ruh vahyettirdik, 5
Yukarıdaki ayette Allah ruhunu üflemişti.Bu ayette de inidirilen bir ruhtan bahsediliyor.Demekki ilk yaratılışta verilen ruh çözülebilir,yorulabilir,fonksiyonunu yitirebilir .İşte Allah c.c. yorgun düşen bu ruhun yeniden ayağa kaldırabilmemiz için ikinci bir ruh devreye koyuyor.İşte bu ikinci tuh devreye girecek birinci ruhun sorunlarına çözüm olacak.
Bir başka ayette Allah c.c. kimi dost edinmemiz gerektiğini açıkladıktan sonra bir ruhtan daha bahsedi. ve eyyedehum birûhım minh ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. 6 Şura süresi ve mücadele süresindeki iki ruh ile insanın ayağa kaldırılması isteniyor.
İşte biz nefis terbiyesi derken ruhi çözülmeler,iç dünyamızdaki parçalanma ve iç dünyamızdaki infaalleri,debremleri ve deprasyonları konturol altına alabilmek için diğer ruh devreye girecek dayanaksız,desteksiz kalan ruhun kıyam etme zeminini ve imkanını yakalamış oluyoruz. 
Değerli Dostlar!
Bu meseleği şöyle ele alalım.
Şura süresinde anlatılan ruh vahiydir.İnsan, vahyin sunduğu disiplini özellikle ruhunu ve toprağını bu süreç içerisinde kontrol altına almadığı zaman insanın ısyan,tuğyan ve taşkınlık süreci başlayacaktır.Siz insanları katagorize ederek de inceleyebilirsiniz veya genele bakış açısı ilede değerlendirebilirisiniz.Allah c.c insana akıl vermiştir.Aklı vahyin disiplinine tabi tutmadığınız zaman akıl ,toplum yani buna ictimai akıl değelim veya kişilerdeki şahsi akıl veya evrensel akıl denilen küre-i akıl değelim insanlığın başına bela olacaktır.
Allah c.c. insana irade vermiştir.Vahyin disiplininde kontrol altına alınmadığı zaman yine irade azgınlaşacak ve Allah’ın iradesiyle boy ölçüşmeye kalkışacaktır.
Allah c.c. insana güç ve kuvvet vermiştir. Bu güç ve kuvvet vahyin kontrolü altına alınmadığı zaman insanlığın başına musallat olacaktır. Dünyayı kan gölüne çevirecek,yaşanmaz bir hale getirecek ve bir ateş topuna çevirecektirtir. 
Başarı,insanların sürekli peşinde koştukları bir şeydir.Ama başarıyı vahyin disiplinine tabi tutmadığınız zaman başarı, insanları barbarlaştıracaktır.
Servet,sermaye,mal vahyin terbiyesine tabi kılınmadığı zaman servet insanı salebeleştirecek belkide karunlaştıracaktır.
İktidar,vahyin disiplinine tabi kılınmadığı zaman iktidar,insanları firavunlaştıracak, tuğyanlaştıracak belkide tağutlaştıracaktır.
Bilgi, vahyin kontrolüne tabi tutulmadığı zaman bilgi, salt bilgi insanı belamlaştıracaktır. Bilgiye dayalı bir musibet, insanlığın üzerine bir kâbus olarak çökecektir.
Güç, kuvvet vahiyden dengeli, barışık bir şekilde devreye girmediği zaman insanı zalimleştirecektir. Ve insan, insanlığın başına bir kâbus olarak çökecektir.
Bu manada insanların değer atfettikleri tüm şeyleri inceliğiniz vahyin kontrolünden çıktığı zaman insan, insanın kurdu olacaktır. Vahye yabancılaşan, hakikate uzaklaşan, kendi fıtratına yabancılaşan insanların nasıl bir musibet ve felaket olduklarının misalleri sayılamayacak kadar çoktur. 
Allah-u Teâlâ her insana üç kuvvet yerleştirmiştir.
1-Kuvve-i aklıye (akıl gücü) 
2-Kuvve-i şeheviye (şehvet gücü)
3-Kuvve-i kadabiye (öfke gücü)
Akıl gücü üç şekilde kullanılır.
a-Aklın önünü alabildiğine açıp, aklı mutlaklaştıranlar ve daha sonra aklı putlaştıranlar. Aklın dizginlerini salıverip, her şeyi akılla halletme yoluna gidenler. Buna cerbeze diyoruz. Yani aklını vahyin disiplininden kurtararak, her türlü hilekârlığı, düzenbazlığı ve tuzağı bencil duygularla, Allah’ın verdiği akıl nimetini enesinin (benin) merkezine alma yoluna gidenler. 
Cerbeze, aklın ifrat halidir. Böyle bir akıl, batılı hak, eğriyi doğru gösterir. Cerbezenin şe’ni, bir kötülüğü büyüterek iyiliklere galip etmektir. Pek çok iyilikleri ve bir tek kötülüğü olan bir insan, cerbezeli biri tarafından çok kötü olarak takdim edilebilir. 
b-Aklı iptal edenler, akıllarını kiraya verenler. Yani akıllarını satıp başkasının aklıyla yaşayanlar. Aklın fonksiyon ve misyonunu tamamen sıfırlayanlar. Öylelerine ‘hamakat’ türkçesi ahmak demektir. Aklı kullanmaktan aciz olanlar. Aklı tefrit bir biçimde zamanında ve yerinde kullanmayanlar.
c-Işığını vahiyden alarak akıl kuvvetini yerli yerince kullananlar. Bunların ulaşacağı noktaya hikmet diyoruz.
Şehvet gücünde de üç özelliği görüyoruz. Ama şehvet deyince yalnızca cinsel şehvet anlaşılmasın,her türlü şehvet.Mal kazanma şehveti,iktidar şehveti,başarı şehveti,siz bilumum şehvetleri düşüneceksiniz.
a-Kuvve-i şeheviyyede özgürlük adına yola çıkanların varacakları yer ‘fucur,fahşa’dır.Bu ifrattır.
b-İnsanın tabiatında var olan bu gücü yok sayanlar.Mesela kilise böyle yapmak istemiştir.Ruhbanlık bu şekilde ortaya çıkmıştır.Evliliğe yasak koyma gibi bir yola gitmişlerdir.Bunun ismine ‘innîn’ denir.Yani cinsel iktidarsızlık.Bu tefrittir.
c-Kuvve-i şeheviyyenin itidal noktası ‘iffet’tir.Meşru çerçevede şehevi istekleri,dizginlemek ve meşruiyyet zemininde cevaplamaktır.Yani ihtiyaca karşılık vermektir.Bu nikah üzerinden karşı cinse istek cevaplanıyor.İşte buna iffet deniliyor.
Kuvve-i gadabiyyeye gelince bununda üç aşaması vardır.
a-Öfkede sınır tanımayan, buna tehevvur denilir. Tehevvur: Çok kızma, öfkelenme, köpürme konturolsüz güç demektir.Bu ifrattır.
b-Bunun zıttı vardır.Yani sinirleri alınmış,omurgasız,kemiksiz,hiç tepki vermeyen,muhalefet etme özelliği olmayan,buna ‘cebanet’ denilir. Cebanet:Korkaklık, ürkeklik. Korkulmayacak şeylerden bile korkmak. Bu da tefrittir.
c-Bu ikisinin itidal noktasına ‘şecaat’ denilir. Şecaat: Yiğitlik,cesurluk,korkusuzluk, kalb metinliği,kahramanlık.Yerinde ve zamanında tepki vermesini ve risk almasını bilen bir takım olumsuzlukların üzerine gidebilme cesaretini kendinde bulabilen kimsedir
İşte bu üç kuvvet  ,vahyin mektebine ve disiplinine tabi olduğu zaman Hikmet+İffet+Şecaat= Adalet.Siz bu üç kuvveti terbiye ettiğiniz zaman,Kur’an ve sünnet disiplinine tabi tuttuğunuz zaman Hikmet+İffet+Şecaat= Adalet ve bir eşittir daha korsanız oda ahlak karşımıza çıkacaktır.
Özellikle toplumsal sorumluluklarımızı yürütürken davetçi ve dava adamı kimliği ile İslamı temsilen ortaya çıktığımız zaman bu denge noktasını yakalayacağız ki şu zaman diliminde İslamı taşıyabilme liyakatını ve ehliyetini elde edebilelim.
Ama şunun altını çiziyorum. Hikmet+İffet+Şecaat bu üçünü yakaladığımız ve eğitimini tamamladığımız  zaman toplumsal ilişkilerimizde,davetçi kimliğimizle toplumla iletişim kurarken donanımımızı tamamlamış,güçlü bir İslami kimlik ve kişilikle Allah’ın davasını taşıyabilme gücünü yakalarız.Fakat bu yeterli değildir.Birde bizim Allah ile iletişimimizi güçlendirmemiz lazımdır.Onuda iman ve salih amel üzerinden gerçekleştireceğiz.Yani itikat ve ibadet.O zaman iki başlık karşımıza çıktı.
1-Allah ile iletişimde itikat (iman)  ve ibadet (salih amel)
2-Toplum ile iletişimde adalet ve ahlak.
Gerek Allah ile iletişimini sağlam bir zeminde temellendiren,gerekse toplumla ilişkilerini adalet ve ahlak zemininde muhkem kılan vasat ümmet olarak karşınıza çıkacaktır.
Önce Allah ile iletişimini sağlama alan,yani Allah ile sorun yaşamayan,Allah’a karşı dürüst olan,ciddi olan,sadık ve samimi olan sonrada adalet ve ahlak ile toplum üzerinde iletişimini güçlü tutan ve bu anlamda toplumsal sorunlarını bu perspektifte helletme yoluna gittiğimiz zaman İslam’ın çağı devreye girecektir.
Bundan dolayı diyorum ki;İnsanlığın üç çağı vardır.
1-İslam çağı
2-Modern çağı
3-Modern öncesi çağ
İşte İslam çağını gördük.İslam çağında Hikmet+İffet+Şecaat= Adalet ve Ahlak kendini gösterir.Modern çağ aşırılıklar çağıdır.Akılda aşırılık vardır.Şehvette aşırılık vardır.Öfkede aşırılık vardır.Modern çağı inceleğiniz aklın önü alabildiğine açıktır.Rasyonolizm,pozitivizm, sekülerizmin temelinde akıl kutsanmıştır,akıl vahyin yerine devreye konmuştur.Şehvet mutlaklaştırılmıştır.Şehvette sınır yoktur.Kazanma da sınır yoktur.Tüketimde sınır yoksınır yoktur. Öfkede sınır yoktur.Bu gün sömürgeci güçler yeryüzünü talan ,işgal ve istila ederken öfkeye bir sınır getirilmediği içindir.Modern öncesi çağa gelince o çağda tefritler çağıdır.Akıl iptal edilmek istenmiştir.Şehvet iptal edilmek istenmiştir.Nefis terbiye edilmek istenirken öldürülmeye çalışılmıştır.Halbuki vahiy bizden nefsi öldürün demiyor,iptal edin demiyor, şehveti iptal edin demiyor,aklı sıfırlayın demiyor.Modern öncesi çağda kilise bunu yapmaya çalışmıştır.Derebeylikler bunu yapmaya çalışmıştır.Neronlar,tiranlar bunu yapmaya çalışmıştır.Kendini ilahlaştıran tüm beşeri sistemlerde tefrit vardır.işte modern öncesi çağdada bunu görüyoruz.
Modern çağ ahireti yok sayan bir çağdır. Dünyevileşmenin hızla öne çıktığı bir çağdır.Tüm zamanların ve tüm nesillerin en büyük tehlikesi dünyevileşmektir.Bu gün İslam için en büyük tehlike ne Hirıstiyanlık,ne Yahudilik,ne Amerika,ne Rusya,ne de Çin’dir.En büyük tehlike dünyevileşmektir.Tarihte tüm kadim dinler için,toplumlar için de en çok ifsat edici hastalık dünyevileşmek olmuştur.Yahudiliği bozan dünyevileşmektir.Hıristiyanlığı bozan da dünyevileşmektir.Bu gün için de İslamı ve Müslümanları bozan en büyük tehlike, akım,virüs dünyevileşmektir.Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki; Vallahi ben artık sizin benden sonra şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat sizin dünya hususunda birbirinizle rekabete, çekememezliğe düşmenizden korkuyorum.7 Bu ümmeti sel suları içinde saman çöpleri gibi etkisiz kılacak olan şey dünya sevgisi ve ölüm korkusudur. Heybetimizi, kuvvetimizi, şecaatimizi, iffetimizi yok edecek olan dünyevileşmedir.
Selam hidayete tabi olanlara olsun...
1-Hicr Süresi 15/29
2-Tin Süresi 95/4
3-Fatiha Süresi 1/6,7
4-Enfal Süresi  8/24
5-Şura Süresi 42/52
6-Mucadele Süresi 58/22
7- Bu¬hâ¬rî, Ri¬kâk 53;