Girne

St. Hilerion Kalesi

Kuzey kıyıdan gelmesi muhtemel Arap saldırılarına karşı Beşparmak Dağları üzerinde kurulan üç kaleden en batıda yer alanıdır. Aynı amaçla inşa edilmiş olan Girne Kalesi ile adanın kuzey bölümü emniyet altına alınmak istenmiştir. Deniz seviyesinden 700 metre yüksekte oldukça sarp iki tepe üzerinde yer alan kaleye 10.yy'da bir manastır ve kilise de eklenmiştir. Kale bugünkü ismini Kudüs'ün Araplar tarafından zaptından sonra Kıbrıs'a göç eden ve ömrünün son yıllarını burada ibadetle geçiren bir azizden almıştır. İnşa tarihi konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte kalenin adına ilk kez 1191'li yıllardaki kayıtlarda rastlanır. Bir dönem canlı ve stratejik bir önemi olmasına rağmen, daha sonraları Lüzinyan soylularının yazlık ve dinlenme yeri işlevini görmüştür. Özellikle ateşli silahların icadı ve kıyı şeritlerinin savunmasının önem kazanması ile birlikte, Kantara ve Buffavento kaleleri gibi önemini ve işlevini yitirmiştir.
 
Kale üç ayrı bölümden oluşmaktadır. En alt bölümde yer alan ana girişi koruyan savunma yeri Bizanslılar tarafından 11.yy'da güçlendirilmiştir. Aşağı bölüm atlar ve askerler için kullanılmaktaydı. Orta bölümde, kralın sarayı, mutfak ve kilise yer almaktadır. Bu bölümde bir de su deposu bulunur. Yukarı Kalenin girişinde bir Lüzinyan Kapısı vardır. İki zirvenin ortasında ise bir avlu bulunmaktadır. Soylular doğu bölümünde ikamet ederler, mutfak ve diğer gündelik odalar ise batı bölümünde yer alırdı. Kraliyet konutunun ikinci katında bulunan Kraliçe Penceresi'nden (gotik tarzda oyulmuş bir pencere) çevrenin panoraması doyumsuzdur. En üstteki bölümde ise Prens John kulesi bulunmaktadır.
 
Bellapais Manastırı

Bellapais Manastırı 1158-1205 yılları arasında inşa edildiği düşünülmektedir. Kuzey sahilini gözler önüne seren görüşü ve dağ manzarısıyla gotik mimari tarzın izlerini taşıyan kesinlikle görülmesi gereken eserler arasındadır. Manastır içerisinde konser salonu olarak kullanılan bir salon mevcuttur. Bu salon savaş yıllarında kurşuna tutulmuştur ve hala salon duvarlarında kurşun izleri yer almaktadır. Beşparmağın yamaçları üzerine kurulu olan manastırın adının anlamı Barış Manastırı’dır.
Manastır bir kapı ve ön avlu ile başlamakta ve kapının kulesi daha sonra yapılmış. Bu avlunun öteki ucunda yer alan kilise, Bellapais’in günümüze en iyi durumda ulaşmış kısmı olup 13. yüzyıldan kalmıştır. Manastırın ön yüzünde görülen İtalyan üslubundaki freskler daha sonra, 15. yüzyılda yapılmıştır. Bellapais’in ortasında bir avlu bulunmaktadır. Köşede üst üste duran Roma döneminden kalma mermer lahitler yer almaktadır, bir zamanlar rahiplere lavabo vazifesi görmüştür. Manastırdaki lahitlerin arkasındaki kapıdan yemekhaneye geçilir. Kapının mermer üst sövesinin üzerinde sırayla Kıbrıs, Kudüs ve Lüzinyan krallıklarının armaları asılıdır. Geniş, dikdörtgen şeklinde tonozlu bir salon olan yemekhane Gotik sanatın kusursuz bir örneği olarak kabul edilmektedir. Gündüz deniz tarafındaki altı büyük ve doğu duvarındaki pencereden ışık almaktadır. Papazlara yemek yedikleri sırada vaaz vermek için kullanılan kürsü hala yerinde durmaktadır. Batı duvarındaki kapı, alt kattaki mutfak, mahzen ve tuvaletlere inen merdivene açılır. Orta avlunun doğusunda rahiplere ayrılan yerler  ve meclis odası bulunur.
 
Bellapais Manastır’ı gezilecek tarihi ve ihtişamlı bir yer olması dışında, tüm Girne şehrini gözler önüne seren bir manzaraya sahiptir. Manastır çevresinden yiyecek ve içecek almak isterseniz çok güzel mekanlar bulunuyor. Kıbrıs gezisi sırasında mutlaka gezilmesi gereken yerler arasında yer alan Manastır’da yaz mevsimlerinde konserler olmaktadır. Geziniz sırasında bir konsere denk gelirseniz kaçırmamanızı öneririz. Manastır çevresinde yer alan kafelerden soğuk bir içecek alarak manzaranın keyfini çıkarın. Yazın Manastır çölde bir vaha tadında, gölge ve serin. Olabildiğince yeşil bir çevre ve heyecan verici deniz manzarası aileniz ve sevdikleriniz için unutulması güç anlar yaşatacak. Bellapais’e çıktığınız zaman tüm Girne ayaklarınızın altında olacak. Çevrede yer alan daracık sokaklar gezilmeye değer nitelikte.

Girne Kalesi

Girne Kalesi Kıbrıs’taki en görkemli yapılardan birisidir. Kale bugünkü biçimine ulaşıncaya değin pek çok değişiklik geçirmiştir. Söz konusu değişiklikler temelde üç evreye ayrılır. Girne Limanının doğusunda yer alan bu kalenin tespit edilebilen ilk evresi 7.yy'a aittir. Söz konusu dönemde ortaya çıkan Arap akınlarına karşı kenti savunmak amacı ile adayı yönetmekte olan Bizanslılar tarafından inşa edilen ilk kaleye ait çok az kalıntı mevcuttur. Kale bugünkü formuna büyük ölçüde ikinci evrede, ada Lüzinyanların hakimiyetinde iken 1208-1211 yılları arasında ulaşmıştır. 14. yüzyılda Venedik saldırıları ile hasar gören kale, 1491’de adanın Venediklilerin eline geçmesinin ardından yapılan son eklemelerle de bugünkü biçimine kavuşmuştur. Kuzeybatı ve güneydoğuda yer alan kuleler Venediklilerin Osmanlılara karşı kaleyi sağlamlaştırmak üzere bu evrede yaptığı eklemelerdendir. Bu önlemlere karşın kale, 1570 yılında, Lefkoşa'daki Osmanlı zaferinden sonra direniş gösterilmeden Osmanlılara teslim edilmiş, bu sayede olması muhtemel bir muharebe nedeni ile zarar görmemiştir.

Kale kareye yakın bir plana sahiptir. Her bir köşede birer kule yer alır. Kalenin güney ve batısı derince bir hendek ile, kuzeyi ve doğusu deniz ile çevrelenmekte, giriş kuzeybatı tarafta bir köprü vasıtası ile sağlanmaktadır. Kalenin içinde kuzey batı bölümde 1100'lü yıllarda yapıldığı sanılan bir Bizans kilisesi (St. George Kilisesi) yer alır. 1570 yılında Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit düşen Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa'nın lahiti de kalenin giriş bölümündeki rampanın hemen kenarında yer almaktadır. Kalenin içerisinde yer alan sergi salonlarında, Girne açıklarında ele geçen batık gemi ve elde edilen buluntuların yanı sıra, yine Girne çevresindeki kazılarda ele geçen çeşitli Arkeolojik kalıntılar sergilenmektedir. Bununla birlikte kalenin birçok noktasında, kalenin geçirdiği tarihsel süreci ziyaretçilere aktarmayı hedefleyen çeşitli canlandırmalar da yer almaktadır.
 
Günümüzde yat limanı olarak kullanılan Girne Limanı, Kuzey Kıbrıs’a ilişkin en tanınmış panoramalardan birisini oluşturan bir güzelliğe sahiptir. Limanın geçirdiği çeşitli evreleri gösteren dalgakıran ve deniz fenerlerinin yanı sıra, St. Hilarion kalesi ve Beşparmak Sıradağlarının semer biçimindeki sırtlarının oluşturduğu fonun bu güzelliğe büyük bir katkısı olduğu şüphesizdir. Bir yanda kolossal yapısı ile Girne kalesi, bir yanda eski liman yapıları, eski bir kilisenin çan kulesi ve eski bir cami minaresi ile Girne’nin bu profili adanın geçmişinden bir kesit gibidir. Limanı çevreleyen ve orjinal biçimleri bozulmadan kalmış çeşitli yapılar, günümüzde cafe, bar, restaurant olarak hizmet vermektedir. Bu binalar arasında yer alan ve 18. yy’a ait bir Kıbrıs evi olan birisi günümüzde Halk Sanatları Müzesi olarak kullanılmaktadır. Giriş katında zeytinyağı mengeneleri, karasaban, tezgah, küp ve döven gibi hasatla ilgili tarım araçları bulunmakta, üst katta ise geleneksel el sanatı örnekleri sergilenmektedir. Bunlar arasında tığ işleri, yatak ve masa örtüleri, yün çorap, oymalı sandıklar, gelinlikler ve dolaplar yer alır.
 
Girne Kalesi, kentin savunmasında tek başına bir fonksiyona sahip olmayıp aslında bir iç kaledir. Kenti çeviren surlardan günümüze çok az bir kısım ulaşmıştır ve bunlar üç kuleye aittir. En sağlam korunmuş olanı, The Round Tower olarak bilinen kuledir. Bu kule Ziya Rızkı Caddesi üzerinde, Bandabuliya’nın karşısında yer alır. Söz konusu yapı, kentin savunmasını güçlendiren Lüzinyanlar tarafından 1300 yılı civarında inşa edilmiştir. Venedikliler de, orijinalde Bizans dönemine dayanan bu savunma sistemini genişletmiştir. Ada Osmanlıların eline geçtikten sonra surlar önemini yitirmiş ve kent surların dışına doğru genişlemiştir. Görülebilecek durumda olan diğer kule Bandabuliya’dan limana inen sokak üzerinde, sonuncusu ise Girne Marinasının güneybatı köşesinde yer alır. The Round Tower, 1987 yılında geçirdiği restorasyonun ardından sanat galerisi olarak hizmet vermektedir.
Ticaretin merkezinde bir ada olduğu için tarih boyu korsanlar ve savaşlar eksik olmamış. Bundan dolayı dönem dönem eklemeler ve güçlendirmeler ile bu gün oldukça büyük bir kale halini almış. Girne Kalesi büyük olduğu kadar içinde sergilediği eserlerle de değerli. Baştan aşağı hakkını vererek gezmek için bir günü kaleye ayırmak lazım.
Girne Yat Limanı
 
Kıbrıs’ın en şirin, en güzel ve tam bir Akdeniz şehri havası yaşanılacak bir yer Girne yat limanı. Özellikle yaz aylarında restoranları, cafeleri, dükkanları ve inci gibi dizilmiş yatlar ile vazgeçilmez bir güzelliğe sahiptir.
Karaoğlanoğlu Müzesi Ve Şehitliği
 
1974 deki Barış harekatında çıkartmanın ilk günlerinde Binbaşı İbrahim Karaoğlanoğlu ve şimdiki hava alanına adı verilen Yüzbaşı Fehmi Ercan karargah olarak kullandıkları evin kapında bir roket atar ile vurulur. O ev şu an onların ve Kıbrıs şehitlerinin anısına müze ve şehitlik oldu. Şehitlikte mezarlık var. müze kısmında genel olarak  barış harekatını anlatan sunum ve harekattan kalan eşyalar var. Ayrıca o dönemde Rumların kullandıkları savaş araçlarının sergilendiği açık hava müzesi mevcut.
 
Mavi Köşk

İtalyan asıllı Rum avukat, mafya babası Paulo Paolides tarafından yapılan bir köşk. Sıradan köşklere benzemeyen bu köşk o zamanın şartlarına göre üst düzey konforlu ve son derece teknolojik olarak döşenmiş. Neredeyse köşkün her bölümünde şaşırtan özelliklerle dolu bu köşkü gezilmesi gereken bir yerdir.

Antiphonitis Müzesi

Girne’nin doğusundaki Esentepe kasabası yakınlarında, beşparmak dağlarının zirvelerine yakın bir noktada yer alan bu kilise eski bir manastırın çekirdeğini oluşturmaktadır. Antiphonitis, “cevap veren İsa” anlamına gelmektedir. Kilise, sekiz sütunla desteklenen düzensiz bir sekizgen formundaki kubbesi ile Kıbrıs’ta pek rastlanmayan bir mimari biçime sahiptir. Batısındaki beşik tonozlu narteks ile güneyindeki revak 14. veya 15. yüzyılda yapılmış eklemelerdir. Güneydeki revak düzenlemesi gotik taş işçiliğinin eşsiz bir örneğidir. Yapı narteks dışında tamamen duvar resimleri ile kaplı iken bunlardan çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Korunmuş olanların bir bölümü 12./13. yüzyıllara tarihlenirken bir bölümü de 14./15. yüzyıllar arasına tarihlenir. Duvar resimlerinde yoğun olarak azizler betimlenmiş olmakla birlikte İncilden alınmış kompozisyonlar da vardır.

İkon Müzesi (Arkhangelos Mikhael Kilisesi)

1860 yılında inşa edilen Orthodoks Arkhangelos Kilisesi, günümüzde Girne ve çevresinden toplanan ikonların sergilendiği bir ikon müzesi olarak kullanılmaktadır. 17.-19. yüzyıllar arasında yapılmış ikonlardan oluşan koleksiyon kilisenin üç ayrı katında sergilenmektedir. Kiliseye inşaasından yirmi beş yıl sonra ilave edilmiş olan çan kulesi Girne şehrinin hemen her yerinden görülebilmektedir.