Birkaç ay önce Amerikada bir gazetede; ‘’Türkiyede yakın zamana kadar darbe yapılacağa’’ şeklinde bir yazı yayımlandığında kimse ciddiye almadı.O kadar hareketli bir ülkede, yaratılan, aceleye getirilen rutin dışındaki mobilizasyonu bu olaya yorumlamak da çok zordu.Şimdi ister istemez, MHP’de illaki Temmuzda olsun diye aceleye getirilen Kurultay telaşı(Bu MHP’nin teamülüne aykırıdır.), Konyada Suriyeliler üzerine harekete geçirilip büyütmeye çalışılan kavga ortamı, Yine Suriyelilerin vatandaşlık hakkı üzerine oluşturulan muhalif duruş, Türkiyenin Dış politikada değişikliğe gitmesinin özellikle ABD’nin hoşnut olmayacağa bir tedirginliğe evrilmesi gibi gelişmeleri, gerçekleştirilen bu başarısız darbe girişimiyle ilintilendirmek çok da yanlış olmayacaktır.
               Darbenin başarısız olup olmadığını iki farklı açıdan değerlendirmek gerekir.İlk seçenek, darbeyi yapıp devlet erkini eline geçirecek zümre  açısından, darbe başarısız olmuştur.İkinci seçenek, darbeyi destekleyen, plan ve organizasyonuna yardımcı olan, istihbarat sunan  güç açısından değerlendirildiğinde sadece amaçlanan fayda elde edilmiş maximal faydaya ulaşılamamıştır.Darbenin gerçek planlayıcısı güç  açısından bakıldığında, Ortadoğu sınırlarının yeniden çizildiği, Suriye sorununun sona yaklaştığı, Türkiyenin dış politika değişikliğine giderek elini nisbeten güçlendirdiği bir dönemde, bu darbeden  amaçladıkları temel faydayı elde ettikleri şeklinde yorumlanabilir.İstediği politikaları dikte etme sürecinde sofistike teknikler üreten  emperyal güçlerin,  bu  temel faydayı kullanışlı bir zemin haline getirme yönündeki çalışmaları hissedilip anlaşılabilir boyuttadır.Sürekli, ülkedeki partiler içerisinde krizler yaratarak, parti içi disiplinin  kontrolünü ele geçirme denemesi, her oluşumda  küskün ve kızgın gruplar üretilmesi, medya yolu ile toplumsal katmanlar içerisinde kızgınlıkların körüklenmesi, ülkenin gerektiğinde bir iç savaşa sürüklenme zeminine sahib kılınarak hazır tutulması şeklinde okunmalıdır.Hiç kimse merak etmesin emperyal güçlerin toprakları işgal ederek yerleşme gibi bir teknikleri yok.1950’den sonra yapılan savaşlara bakıldığında  ülkelerin topraklarının işgal edilmesini maliyetli bulan emperyal güçler, bu sömürü tekniği yerine kendi buyruklarına itaat edecek boyutta zayıflatılmış uydu devletler oluşturma yöntemini tercih etmektedirler.Ülkemizde meydana gelen  hummalı olayları bu çerçevede değerlendirmek  bizi daha isabetli bir kavrayışa sevkedecektir.
               Amerika Irak işgalinden sonra oluşturduğu mağdur kesimleri ISIS şeklinde örgütleyerek ortadoğuyu terörize etti.Ülkemizde yaşanan olayların ana faili kesim şu anda bir travma yaşamakta olup hastalıklı bir ruh haline sahiptir.Bu sorun ülkeye daha maliyetli olmayacak şekilde çözülmesine dikkat edilmeli ülkede teröre hizmet edecek yeni mağduriyetlere mahal verilmemelidir.Buda hızlı, şeffaf, adil bir yargılama süreci ile gerçekleşebilir.Yüzlerce kişinin öldürüldüğü, halkı üzerine kurşun sıkan bir zümrenin  yargılanmasında hangi adalet sistemi affetme hakkını kendinde görebilir?Suçlunun suçu,  suçsuzunda  masumiyeti yargılanarak kararlaştırılmalıdır.Bilinmesi gereken şey ise ‘şeriatın kestiği parmağın acımayacağa’ olmalıdır.Emperyal güçler tarafından  kullanışlı hale getirilen bu kesim maalesef iddia ettiği müslümanca bir duruşun sahibi olmayıp, yalan söyleyip, her türlü riyakar davranışta bulunmayı ‘tedbir’ çerçevesine sığdırarak fevkalade pragmatik hareket edebilmektedir.Toptancı suçlama ya da aklama anlayışına başvurmadan sorunun ülkeye daha fazla maliyet getirmeyecek biçimde çözülmüne gidilmelidir.
              Bu akıl tutulmasının darbe biçiminde ortaya çıkmasından ülkede her kurumun çıkarması gereken büyük dersler olup ciddi bir özeleştiriye gidilmesi gerekir.Gece boyunca duruşunu sokaklarda ortaya koyan birisi olarak ülkenin örgütlenmesinde hayal edilemez boyutta bir organizasyon yetersizliği, kurumların içi kof boyutta olduğu, acil durumlarda halkını örgütleyecek mekanizmalara sahip olmadığı ,  göze çarpan  ciddi eksikliklerdi.Ülkenin güvenliği ellerinde bulunan  bu denli kritik kurumların hemen hepsinin bu kadar basit  biçimde devre dışı bırakılması kabul edilebilir bir durum değildir.Olayın bir darbe olduğunu uçakların 3. defa alçaktan uçuşunda  hissettim.Bunu arkadaşlarımız ile mütalaa ederken ne yapalım diye iki saat tartıştıktan sonra sokağa çıkalım kararını vermemize rağmen nerede toplanacağamıza dair arayışımızda hiçbir merciye ulaşamadık.Eğer cumhurbaşakanımızın o daveti olmasaydı çoğu insan dışarı çıkma kararını veremeyecekti.Bu senaryolar hiçbir üst yöneticiye ihtiyaç hissedilmeden hazırda tutulmalı ve bu organizasyonu gerçekleştirecek sorumluluk sahipleri önceden tayin edilmiş olmalıdır.Bu çirkin olay kötü bir işgal provası diye değerlendirilmeli ve her kurum eksikliklerini tartışarak böylesi durumlarda uygulanacak senaryolara sahip kılınmaldır.Kısaca devlet ürettiği özgün aklı ile her alanda  reorganizasyona gitmelidir.
           Bir de kendilerini darbecilere yakın hissedip de darbeyi açıktan  savunamayan fakat askerlerin hırpalanmasını bahane eden, sosyal medyada bol bol humanist ve Budist söylemler paylaşan bir kesim var.Ben onlara hak ve adalet kavramını kendi eksenlerinde tartışmaktan çıkarıp, Rum 30-31-32 ayetlerini okuyarak bir din mantalitesine sahip olduktan sonra  olan olayları kalbleri ile değerlendirmelerini teklif ediyorum.Fehmi KORU’nun  darbe hakkındaki yazısına gelince, darbenin sahiplerini bu uslup dışında  savunmanın başka bir yolu olmasa gerek.Evet, içinde ahiret inancı olanların bu olayları yapmaları mümkün değil diyor sevgili yazarımız.Bu insanlar buna rağmen bu olayları yaptı ise İkinci önermeyi dile getirmeye dilim varmıyor.O zaman herkes inanç ve din tasavvurunu bir daha sorgulamalı.Son olarak,  bu güruhun çokça başvurduğu söylem tekniklerinden biri doğru sözleri uygun olmayan zeminlerde söyleyerek kendilerini haklı çıkarmaya çalışma gayretleridir.Mevcut gündemin verdiği mesajı örten her söz ne kadar doğru olursa olsun söylenebilecek en büyük yalan olup en sinsi saptırmadır.