Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen ve beş gün sürecek 22. Dünya Petrol Kongresi’ne katıldı. Kongrenin Başkanlık Seremonisine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra Başbakan Binali Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucıc, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve çok sayıda ülkenin temsilcisi katıldı. Zirve kapsamında gerçekleşen Başkanlık Seremonisi 15 Temmuz Şehitleri için gerçekleştirilen saygı duruşu ile başladı.

Kongrede konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, son bir buçuk asırdır güçlü ülke olmanın yolunun enerji kaynaklarına sahip bulunmaktan veya söz sahibi olmaktan geçtiğini söyleyerek, " Bununla birlikte küresel çatışmaların merkezleri olan enerji kaynakları ve yolları üzerinde hakimiyet kurma çabalarının çoğu zaman iç çatışmalar darbeler ve işgallerle sonuçlandığını görüyoruz. Var olduğu coğrafyalarda zenginliğin, refahın kaynağı olması gereken petrolün ve doğal gazı ne yazık ki savaş ,kan ve gözyaşıyla anmak zorunda kaldık. Ülkemiz jeopolitik konumu gereği büyük enerji üreticileriyle tüketicileri arasında doğal bir köprü durumundadır. Siyasi istikrarımız ve ekonomik gelişmişliğimizle uluslararası enerji arenasında hatırı sayılı bir konumdayız. TANAP üzerinden ilk aşamada Türkiye'ye 6 milyar metreküp , Avrupa'ya 10 milyar metreküp gaz sevk edilecek. Hattın önümüze yılın ortasında faaliyete geçmesiyle Azerbaycan yanında Hazar ve hatta ilerde Ortadoğu bölgesinden ülkemize ve Avrupa'ya gaz taşınmasının önü açılmış olacaktır. TAP'ın da 2020 yılında devreye girmesini bekliyoruz" dedi. 

Rusya Federasyonuyla yürütülen Türk Akım projesinden bahseden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ayrıca ilgili tüm tarafların kazan kazan anlayışıyla hareket etmesi halinde Doğu Akdeniz ve Irak başta olmak üzere yeni projeleri değerlendirmeye hazırız. Medeniyetlerin buluşma noktası olan Türkiye, enerji uzmanları tarafından enerjinin ipek yolu olarak isimlendiriliyor" dedi. 

KÜRESEL ENERJİ İHTİYACI 2050 YILINDA GÜNÜMÜZÜN İKİ KATI OLACAK
Küresel enerji ihtiyacının 2050 yılında günümüzün iki katı olacağını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Enerji talebi batıdan doğuya kaymaya başladı. Türkiye gibi enerjide yüksek oranda dışa bağımlı ülkelerin ihtiyaçlarını ekonomik ve güvenli bir şekilde karşılayabilmeleri sürdürülebilir büyüme için kritik öneme sahiptir" dedi. Türkiye'nin sınırlı hidrokarbon kaynakları nedeniyle petrol ve doğal gaza dışa bağımlı bir ülke olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Son on yılda enerji ve maden ithalatına yıllık ortalama 55 milyar dolar ödemiş olmamız dışa bağlılığımızın düzeyini ortaya koyuyor. Dünyadaki petrol ve doğal gaz fiyatlarının son yıllarda düşmesi ülkemizin enerji ithalat kaleminde gerilemeye yol açmıştır. Ancak uzun dönemli enerji politikalarımızın çerçevesini doğrudan kontrol edemeyeceğimiz bu tür konjonktürel gelişmelere göre çizemeyeceğimiz de bir gerçektir. Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve yerli kaynaklarının en üst düzeyde kullanmamız gerekiyor. Önümüzdeki on yıl içerinde iki kat artacak olana enerji talebini karşılayabilmenin yolu 2023 yılına kadar ilave 50 bin megawat kurulu ek gücü sisteme dahil etmemizden geçiyor" dedi. 

NÜKLEER SANTRALLER İLE ENERJİ İHTİYACIMIZIN YÜZDE ONLUK KISMINI KARŞILAYACAĞIZ
Son bir yılda enerji sektöründe altı milyar dolar yatırım yapıldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerinin devreye girmesi ile enerji ihtiyacımızın yüzde onluk kısmını karşılayacağız. Sinop projesinde inşaata en kısa sürede başlamak istiyoruz. Son G-20 toplantısında Japonya Başbakanı Sayın Abe ile bunun etraflı bir şekilde görüştük. Hatta Üçüncü bir nükleer güç santrali projesiyle ilgili çalışmalarımızı başlatmış bulunuyoruz" dedi.

Körfez Bölgesinde yaşanan gerilime de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Körfez bölgesinde yaşanan gerilimin bir an önce giderilmesini istiyoruz. Katar'la ilgili gerginliğin ivedilikle gelişmesi için elimizden geleni yaptık. Artık bölgede kriz istemiyoruz. Diyalog en ideal çözüm yoludur. Tüm tarafların diyalog kanallarını açması gerekiyor. Dünyanın birlik beraberlik ve işbirliğine ihtiyacı var " dedi. Suriye'de öncelikle sahadaki şartların düzeltilmesi gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Astana toplantılarında ateşkes rejiminin güçlendirilmesinde kayda değer bir ilerleme sağlandı. ABD ve Rusya'nın vardıkları mutabakat bu olumlu sürecin devamı niteliğinde" dedi. Musul'da neticeye varıldığı haberini de değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu haber bizler için mutluluk vesiledir. Musul'un geldiği nokta çok önemli. Harabe bir Musul var şu anda. Bu harabe Musul'u yeniden Musul'un yeniden Musul halkına kazandırılmasının maliyetini acaba kimler karşılayacak? Irak toplumunun dışlanmış kesimlerinin siyasi ve iktisadi sisteme yeniden dahil edilmesi kalıcı barışın olmazsa olmaz şartıdır. Bağımsızlık referandumu gibi tek taraflı girişimlerden kaçınılması milli güçlerin etkilerinin azaltılması ve PKK terör örgütünün varlığına son verilmesi gibi hususlarda bu ülkenin geleceğinde belirleyici olacaktır. Irak'ın başına yeni sorunlar açacak her adım istikrarsızlığı körüklemekten başka işe yaramayacaktır" dedi. Türkiye'nin terörle mücadelesine de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, " Enerji kaynaklarının güvenliği terör örgütlerinin tasfiyesine bağlıdır. Türkiye olarak terörle mücadelede çok büyük bedeller ödedik. Türkiye'nin çevresinde olup bitenler karşısında tepkisiz kalmasını, kendisine yönelik saldırıları karşılıksız bırakmasını hiç kimse beklemesin.Ülkemizin ve milletimizin güvenliği konusunda sınırlarımız içinde ve dışında ne yapmamız gerekiyorsa kimseden izin almadan yapmakta kararlıyız bunun da bilinmesini istiyorum.Müttefiklerimiz başta olmak üzere diğer devletlerden beklentimiz terör örgütleri yerine bizim yanımızda olmasıdır" dedi. Doğu Akdeniz'deki gelişmelere değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Doğu Akdeniz'de geçtiğimiz hafta maalesef büyük bir fırsat kaçırıldı. Bizim ve Kıbrıs Türk tarafının tüm yapıcı yaklaşımına rağmen Rum tarafının olumsuz tavrı nedeniyle adadaki anlaşmazlıkların bir kez daha çözümsüz kalmasından üzüntü duyuyoruz. Tarafların tutumları böylesine açıkça ortadayken, kimi enerji şirketlerinin Rum kesimini atmakta olduğu sorumsuzca adımları bir parçası olması kesinlikle anlayışla karşılanamaz. Adaletin, hakkaniyetin ve uluslararası hukukun gereği hidrokarbon kaynaklarının adadaki tüm taraflara ait olması gerekiyor. Kıbrıs'taki gelişmelere taraf olan herkesten beklentimiz bölgedeki yeni gerginliklere yol açacak adımlardan kaçınmalarıdır. Aksi takdirde kendilerine sadece bölgede değil her yerde ve her alanda Türkiye gibi bir dostu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabileceklerini hatırlatmak isterim" dedi.
 
Editör: Vitrin Haber