“Dinin Anlaşılması Meselesi: Sabiteler ve Değişkenler” başlığıyla düzenlenen toplantıya; Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun, Diyanet İşleri eski başkanları Lutfi Doğan ve Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeleri, Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Dalgın, çeşitli üniversitelerden rektör, dekan ve akademisyenler katıldı.

Çeşitli alanlardan 100’e yakın ilim adamının katılımıyla dört oturum hâlinde gerçekleşen toplantıda, yapılan sunum ve müzakereler neticesinde 11 maddeden oluşan sonuç bildirgesi kamuoyu ile paylaşıldı.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş tarafından açıklanan sonuç bildirgesi şu maddelerden oluşuyor; İslam, hayatımızın bütününü inanç, ibadet, amel ve ahlak açısından yönlendiren, ilim ve hikmetle aydınlatan ilahi bir inayet ve rahmettir. Bu ilahi inayet ve rahmet, peygamberler silsilesinin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa’ya (sas) indirilen son vahiy olan Kitap ile onun açılımı olan Sünnet’te ifadesini bulmuştur. Kitap ve Sünnet, sahabe uygulamasında somutlaşmıştır. Sahabeden itibaren ortaya konulan anlama ve yorumlama çabalarının sonucu olarak belirlenen dinin ilke ve kuralları, tarih boyunca yapılan içtihatlarla şekillenmiştir.

Dinimizin temel kaynakları Kitap ve Sünnet’tir. Bu iki ana kaynağın sunduğu bilgi; icma, kıyas, istihsan, maslahat gibi delil ve yöntemlerle işlenerek dinin, farklı zamanlarda ve farklı kültür havzalarında yaşayan bütün Müslümanları kuşatması sağlanmıştır. İslam dininin, ilahi vahyin son halkası ve insanlığa evrensel bir davet olmasının gereği de budur.

Hayat, tabii olarak süreklilik ve değişim gerçeği üzerine kurulmuş olduğundan, evrensel bir din olan İslam’da bu değişim karşısında birtakım sabitelerin yanı sıra değişkenlerin de bulunması kaçınılmazdır. Başta inanç esasları olmak üzere ibadetler, emirler-yasaklar, helaller-haramlar ve ahlakî ilkeler dinin zaman ve mekân üstü sabiteleridir. Belli bir zamana, mekâna, şarta, örfe, ihtiyaç algısına ve dönemin bilimsel bilgisine dayalı olan hükümler ise değişime açıktır.
İslam’daki sabiteler ve değişkenler, sahabe asrından itibaren oluşan zengin ilim geleneğinin ürettiği usuller çerçevesinde belirlenmiştir. Söz konusu gelenek, tarihî süreç içerisinde farklı zaman dilimlerinde, döneminin kültürünü, ihtiyaç ve problemlerini gözeterek ortaya çıkan birikimi ifade eder. Geçmişten bize ulaşan yorum ve yaklaşımlardan oluşan bu birikimin dinin bizzat kendisi olarak algılanması doğru olmadığı gibi bütünüyle göz ardı edilerek sadece Kur’an’ın yahut sadece Kur’an ve Sünnet’in esas alınması gerektiği düşüncesi de doğru değildir.

Yenilenmeyi ifade eden ve geleneğimizde var olan ihya ve tecdit kavramları, dönemsel ihtiyaçlar gözetilerek güncel sorunların belirli bir usul çerçevesinde çözümlenmesi çabasına işaret eder.
Modern dönemle birlikte hızlı ve etkili bir değişimin yaşandığı inkâr edilemez. Evrensel bir din olan İslam’ın yaşanılan durum karşısında bu değişime cevap verebilecek bir iç dinamizme sahip olduğu açıktır. Makasıttan maslahata, örften istihsana kadar birçok çözümün imkânını bünyesinde barındıran içtihat, bu dinamizmi sağlayan ana unsurdur.

İçtihat, beşerî bir faaliyet olduğu için her müçtehit, usul/yöntem anlayışı, bilgi birikimi ve çevresel/toplumsal etkenler sebebiyle farklı görüşler ileri sürebilmiştir. Anlayış, bilgi yahut toplumsal etkenlerdeki değişmelerin beşer ürünü olan içtihatlarda da değişime sebep olması son derece doğal bir durumdur. Fakihler bu gerçeği; “Ezmânın tağayyuru ile ahkâmın tağayyuru inkâr olunamaz” kuralıyla ifade etmişlerdir.
Zamanın ve sosyal hayatın değişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni meseleler ve güncel konular hakkında beyan edilen görüşlerin hikmete uygun bir dille çağın idrakine sunulmasına ihtiyaç olduğu açıktır. Bu konuda, toplumun her kesimine hitap edebilecek kuşatıcı ve anlaşılır bir dil ve üslup kullanılması, tek doğrucu yaklaşımlardan uzak durulması, nefret ve şiddet içerikli söylemlerden kaçınılması gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın indirdiği son kitaptır. Bu ilahi kelam, hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Yakın zamanda Fransa’da yayınlanan bir bildiride dile getirilen iddialar Kur’an’a yapılmış en büyük iftiradır. İslam medeniyetinin farklı inanç mensupları ile bir arada yaşama tecrübesi, bildiride dile getirilen iddiaları ve ithamları yalanlamaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı; ibadet vakitlerini, geçmişten günümüze İslam âlimlerinin ve astronomların ortak görüşünü, İslam dünyasındaki uygulamaları ve bilimsel gözlem sonuçlarını göz önünde bulundurarak belirlemektedir. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığının sürdürdüğü gözlem sonuçları Diyanet takviminde yer alan ibadet vakitlerinin doğruluğunu bir kez daha teyit etmiştir. Bu itibarla imsak ve yatsı vaktinin belirlenmesiyle ilgili tarihte ve günümüzde İslam dünyasında muteber olmayan görüşlerin gündeme getirilmesi, dinî ve ilmî gerçeklerin göz ardı edilerek zihinlerin bulandırılması ve halkımızın huşû içinde ifa etmeye çalıştığı ibadetlerin sıhhatinin tartışma konusu yapılması Ramazan’ın manevi iklimine gölge düşürmektedir. Bu sebeple ibadet vakitleri konusunda meydana getirilmeye çalışılan tereddütlere itibar edilmemelidir.

Ramazan ayında gerçekleştirilen dinî içerikli programlar, inançtan ibadete, ahlaktan sosyal hayata, ilimden kültür ve medeniyete kadar hemen her alanda bilgilendirme ve bilinçlendirme için çok önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu itibarla programlarda, İslam’ın temel kaynaklarına dayalı sahih dinî bilgi esas alınmalı, hurafelerden, ayrıştırıcı ve ötekileştirici söylemlerden ve her türlü istismardan uzak durulmalıdır.
Editör: Vitrin Haber