Her hafta Cuma günü saat 19:30’da  MÜSİAD Sinop Şubesi Konferans Salonunda düzenlenen “Cuma Söyleşileri”nin son konuğu Halkbank Sinop Şube Müdürü Reşit Canik oldu.. Canik konuşmasında, "Bankacılık Sektörü ve Kaliteli Finansa Erişim Yolları" konusunu ele aldı. 

Kısa bir selamlama girişinden sonra Necip Fazıl Kısa Kürek’in,  “Sakarya Türküsü”  adli şiirinden; Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun, Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! mısralarını okuyarak başlayan Canik; Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz'a rahmet diledi. Reşit Canik, “Bu gün masum Anadolu’nun bir saf çocuğunu daha  bizden aldılar, üzüntümüz büyük. Şehit Cumhuriyet  Savcımız Mehmet Selim Kiraza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dilerim.  Bu menfur saldırıyı düzenleyenleri de şiddetle lanetliyorum” dedi.

Paranın tarihsel gelişimiyle başladı
Bankacılık sektörü ve kaliteli finansa erişim konusunda sunum yapan Reşit Canik, bankacılığa paranın tarihsel gelişimden bahsederek sunumuna başladı. Reşit Canik şunları söyledi; "Paranın icadından önce insanlar ticareti takas, diğer adıyla  mübadele  şeklinde  yapıyorlardı.. Takas sisteminde ticaretin yapılmasında güçükler yaşanıyordu. Çoğu kez bir tarafın satmak istediği mal, diğer tarafın almak istediği mal  olmuyordu.  Örneğin; bir kişinin elindeki peynirini ihtiyaç duyduğu  buğdayla takas etmek istediğinde , buğday satanın kumaşa  ihtiyaç duyduğunu, kumaş satan başka bir ürüne ihtiyaç duyduğunu, dolayısı ile ticaretin gerçekleşmesinde güçlükler yaşanıyordu. Bu zorlukların aşılması amacıyla herkes tarafından ortak bir değer kabul edilen para icat edilmiştir.  Tarihi kayıtlara göre ilk madeni para Milattan Önce (M.Ö) 7. yüzyılda Anadolu’da yaşamış olan Lidyalılar tarafından kullanılmıştır. Bir fasulye tanesi büyüklüğünde ve biçimindeki bu madeni paraların  yüzde 75 altın, yüzde 25 de gümüş alaşımından oluşmaktaydı.
İslam tarihine baktığımızda ilk İslam parası Hz. Ömer  döneminde bastırılarak  kullanılmıştır.. 

Osmanlı Döneminde ilk gümüş para olan akçe 1326 yılında  Orhan Gazi tarafından bastırılarak kullanılmaya başlanılmıştır. 1477 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından ilk Osmanlı altın parası bastırılarak kullanılmaya başlanmıştır". 

İlk kağıt parayı Çinliler kullandı
Tarihi kayıtlara göre ilk kağıt paranın 806 yılında Çin’lilerin kullanıldığını, Batıda ise ilk kağıt paranın 1660 yılında İsveç tarafından kullanılmaya başlandığını ifade eden Reşit Canik, Osmanlı devletinde ise ilk kağıt paranın 1840 yılında 'Kaime' adıyla bastırılan para olduğunu, ancak bu kaimelerin kağıt  paradan ziyade devlet borçlanma senedi olduğunu belirterek, kağıt paranın 1863 yılında Osmanlı Bankası tarafından basılarak kullanılmaya başlandığını kaydetti.

Bankacılığın tarihsel gelişimi
Reşit Canik, konuşmasına bankacılığın kısa bir tarihsel  gelişim sürecine de değinerek; "Banka kelimesinin  İtalyancada Banco kelimesinden geldiği rivayet edilmektedir.  Bu dönemdeki bankerler pazarlarda masa ya da tahtadan sıra üzerinde  para değiştirme işi  yaparlardı. Bu masa ya da tahta sıralara banko denirdi.

Tarihte ilk bankacılığın Sümer’lere kadar uzandığı, bu dönemde servet sahipleri paralarını korumak için  mabetlerde rahiplere teslim ettikleri biliniyor. 
16. yüzyılda gelindiğinde Avrupa yeni sömürge ülkeleri edindi. Bu sömürge ülkeleri  madenlerin işletilmesiyle ekonomilerinin  canlandığını görüyoruz.  Ekonomilerinin  canlanmasıyla da  beraberinde para ve krediye ihtiyaç hissettirmeye başlamıştır. Böylece bankacılığın  fikri yapısı da oluşmaya başlamıştır" ifadelerini kullandı.

Reşit Canik, konuşmasını altın karşılığıkullanılan banknot sistemini anlatarak sürdürdü. 1640’lı  yıllarda özellikle İngiltere’de tüccarların  altınlarını çalınma gibi bir takım risklere karşılık Goldsmith  diye adlandırılan tüccarlara verdiklerini, bu verilen altınlara karşılık sertifika alındığını dile getiren Reşik Canik sözlerine şöyle devam etti; "Altın karşılığı alınan bu senetlerin (sertifikalar) piyasada alış verişlerde kullanılması ilk banknot sistemine de geçişi sağlamıştır. Yine bu dönemde  İngiltere ile Fransa arasında yapılan savaşta İngiltere’nin  ekonomisi büyük zarar görmüştür. Ekonomiyi canlandırmak amacıyla hükümet piyasaya para sürmeyi düşünmüş ve bunun için de dünyada  ilk merkez bankası kabul edilen 'İngiltere Bankası'nı kurmuştur" 

Osmanlı ve Türkiye'de bankacılık
Osmanlılarda ve Türkiye’de bankacılığın da kısa bir geçmişini anlatan Reşit Canik konuşmasına şöyle devam etti; "Osmanlılarda ilk Banka 1845 yılında bir İtalyan ve bir de Fransız olmak üzere  iki banker tarafından 'İstanbul Bankası' adıyla kurulmuş, 1850 yılında da kapanmıştır.

Osmanlı’larda, Avrupa’da olduğu gibi sanayileşme ve dışa açılma gibi bir süreç yaşamadığından  bankalara da fazla bir ihtiyaç duyulmamıştır. Kırım savaşından sonra Osmanlı Devleti’nin ekonomisi bozulmuş ve maliyesi de büyük zarar görmüştür. Ekonomiyi canlandırmak amacıyla 1856  yılında bir banka kurulmasına karar verilmiştir. Bu karardan kısa bir süre sonra İngiliz sermayeli bir grup 'Bank-ı Osmani' kurmuştur.  Bu banka  1863 yılında Fransız ve İngiliz ortaklı 'Bank-ı Osmani-i Şahane’ye' katılmıştır. Devlet bu bankaya hazine işlemleri yapma, banknot yani para basma ve tüm ticari bankacılık yapma yetkisi verilmiştir. Yaptığı işlemlerden dolayı her türlü vergiden de  muaf tutmuştur. 

Osmanlı döneminde ilk yerli bankanın temeli Mithat Paşa tarafından atılmıştır. Yugoslavya’nın Niş kentinde  valilik yapan Mithat Paşa çiftçileri, içinde bulunduğu zor şartlardan ve tefecilerin yüksek faiz zulmünden  kurtarmak için 1863 yılında yine çiftçilerin oluşturduğu kaynakla 'Memleket Sandıkları' adı ile  bir organizasyon kurmuştur. Bu da  milli bankacılığın ilk örneğini oluşturması nedeniyle önemlidir.

İlerleyen zamanlarda Memleket Sandıkları’nın işleyişindeki bozulmaya bağlı olarak hükümet 1883 yılında aynı amaçla 'Menafi Sandıklarını' kurmuştur. 1888 yılında  da Menafi Sandıklarının fonksiyonunu üstlenecek olan  'Ziraat Bankası' kurulmuştur dedi.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında kamu bankaları ağırlıktaydı
Cumhuriyet dönemini başlangıç yıllarında de ise uzun savaşlar nedeniyle özel teşebbüste yeterli sermaye birikimi olmadığından kurulan bankaların kamu ağırlıklı olduğunu görmekteyiz.. 1924 yılında T. İş Bankası, 1926 yılında Emlak ve Eytam Bankası, 1931 yılında Merkez Bankası, 1933 yılında Sümerbank, 1933 yılında İller Bankası, 1935 yılında Etibank,  1937 yılında Denizbank, 1938 yılında Halkbank, 1954 yılında da Vakıfbank kurulmuştur.
Bu bankalardan Emlak Bankası tasfiye edilmiş, Sümerbank, Etibank ve Denizbank  özelleştirilmiş  ancak akabinde  de Denizbank hariç diğer iki banka TMSF’ye devredilmiştir.Zaman içerisinde  çok sayıda özel sermayeli banka da kurularak halen hizmetlerini sürdürmektedir.

Ülkemizde  2001 yılında finans sektöründen kaynaklı  büyük bir kriz olmuştur. Ekonomi olağanüstü küçülmüş, döviz kurları 670 binlerden 1.400 binlere kadar çıkmış, çok sayıda çalışan işini kaybetmiş, toplamda 24 adet banka faaliyetlerini sürdüremez olmuş ve fona devredilmiştir. Fona devredilen bu bankaların devlete 47 milyar Doların üzerinde bir külfet getirdiği ekonomi çevrelerince söylenmektedir. Kamu bankalarının ise büyük görev zararları nedeniyle faaliyetlerini sürdürmekte zorlanır olmuştur.

Bu kriz Türk Bankacılık sistemi açısından önemli bir yapılanma ve gelişim sürecini de başlatmıştır. Bankacılık ile ilgili  yeni düzenlemeler yapılmış, denetim mekanizması daha  işletilir olmuştur. Kamu bankalarının görev zararları kapatılmış, sektörde her alanda hizmet özel sektör ile rekabet edebilen yapıya kavuşturulmuştur.  

Bu gün ülkemizde bankacılık sektöründe 47  civarında bankanın faaliyet gösterdiğini , bunların; 33’ünün  mevduat bankası olduğu, mevduat bankalarının da 3’ünün  kamu sermayeli, 11’nin özel sermayeli ve  19’unun da yabancı sermayeli olduğunu,  13 adet  kalkınma ve yatırım bankasının  ve  4 adet  de katılım bankasının bulunduğunu belirtmiştir. 

Toplam yurt içi şube  sayısının 11.157, yurt dışı şube sayısının da 81 olduğunu  ve  toplam çalışan sayısının da 201’bin civarında olduğunu ifade etmiştir. Doğrudan ve dolaylı olarak istihdama çok büyük katkılar verdiğini belirten Reşit Canik,Bankacılık hizmetlerinin hayatımızın nerdeyse bir parçası olduğunu belirterek konuşmasına şöyle devam etti.

Bankalar, TL ve YP cinsi mevduat (TL ve YP) kabul eder, özel ve tüzel kişilere yönelik kredi verir, Teminat mektubu veriri, İthalat bedellerinin yurt dışı transferini yapar, ihracat bedellerini tahsil eder, yurtdışı harici garanti mektubu verir, çek ve senet işlemleri yapar, acente olmalar sıfatıyla sigorta işlemleri  yapar, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınmasına katkı verir ve daha sayamayacağımız çok sayıda hizmet vermektedir dedi.

Bankaların kredilerinin en büyük finansman kaynağının yaklaşık %80 oranıyla yurt içi özel ve tüzel kişilerin tasarruflarından oluşan mevduatlar olduğunu ifade etti. Ancak mevduatta vadelerinin 2 ay gibi kısa süreli olmasına karşın  10 yıl vadeye kadar kredi kullandırıldığını,  kısa vadeli mevduat  ile uzun vadeli fonlama  yapmanın şu ana kadarki uygulamada bir sorun yaratmadığı tecrübesini edindiklerini söyledi. Bunun dışında yurt dışından da daha uzun vadeli  sendikasyon kredileri de temin edildiğini, bu kredilerin de bilançolardaki ortalama payının %20’ler civarında olduğubu söyledi.

Bankacılık sektörünün bir diğer özelliği de aynı kaynağı, örneğin kendisine yatırılan bir mevduatı paranın sisteme dönüşü nedeniyle  defalarca kullandırabilme, fon yaratabilme kapasitesine de sahip olduğunu vurguladı.. 

Yurt dışı  kaynak ihtiyacının büyük bir ekseriyetle yurt içi tasarruf oranlarının yetersizliğinden kaynaklandığını  belirten Reşit  Canik, Gelişmekte olan ülkelerde tasarruf oranın   %33, Çin’de, %50 ve Türkiye’de ise  bu oranın  %15’ler  civarında  olduğunu ve Gelişmekte olan ülkelerin bile yarısının altında kaldığını  ifade etti. Demek ki biz elde ettiğimiz gelirin %85’ini harcıyoruz, tasarruf etmiyoruz".  

Tasarruf oranlarının attırılması amacıyla ekonomi  yönetimince bir takım tedbirler alındığını bunların başında da  BES dediğimiz bireysel emeklilik sisteminin geldiğini belirten Sinop Halkbank Şube Müdürü Reşit Canik; "Bankacılık sektörünün 13 Mart 2015 tarihi itibariyle toplam kredi hacminin  1.323 milyar TL  olduğunu,bu kredilerin yaklaşık 290 milyar TL’sini  bireysel kredilerden  oluştuğunu, bu bireysel kredilerin de 130 Milyar TL’si konut, 153 Milyar TL’sini de tüketici kredileri oluşturmakta.

Konut sektörüne kullandırılan krediler, 200 den fazla sektörü doğrudan ya da dolaylı olarak pozitif olarak etkilemekte ve istihdama ciddi katkılar sağlamakta. Bireysel anlamda ise kira veren bireylere  bir miktar daha ödemek suretiyle konut sahibi yapma imkanına kavuşturmuştur. Tüketici kredilerinin ise  tüketimi arttırması suretiyle ekonomide bir  canlanma sağlamakla birlikte ithalatı arttırdığı dolayısı ile  de en çok eleştiri  konusu olan cari açığın artmamaktadır. Bu konu da geçtiğimiz yıllarda cari açığı azaltıcı tedbirler alınmıştır. Tüketici kredilerinde taksitlendirmede üst sınırı 60 aydan 36 aya indirilmiş, bazı ürünlerde kredi kartlarına taksit yapılması kaldırılmış bazı ürünlerde de taksit sayısı azaltılmıştır"

Alternatif finans imkaları
Konuşmasına reel sektör açısından alternatif finansal imkanlardan da bahseden Reşit Canik, firmaların zaman içerisinde faaliyetlerini büyütmek isteyeceğini, yeni bir takım yatırımlara girebileceğini belirterek; "Vadeli alımlarda büyük vade farkı ödüyorsa  peşin alım  ıskontosundan yararlanmak isteyeceğini gibi gerekçelerle öz kaynağın yetmediği durumlarda yabancı kaynak kullanmak durumunda kalınacaktır. Bu durumda en çok başvurulan noktanın toplam kredi hacminden de anlaşılacağı üzere bankalar olduğunu görmekteyiz. 

Reel sektör tarafından kullanılan krediler ile yapılacak faaliyetlerin süresinin ve  varlık, öz kaynak ve  ciro kapasitelerinin uyumlu olması gerekmektedir. Yıllara sari yatırım yapan bir firmanın kullanacağı finansmanın  da yatırımın tamamlanma ve geri dönüş yada realize  süresine uygun olmalıdır. Yine kullanılacak kredilerde firmanın aktif varlık ve karakterleri, öz kaynak durumu ,  ciro potansiyeli ve karlılık gibi hususlar da dikkate alınmalıdır.
Bunun dışında TL. olarak mal alımı ve satımı yapan bir firmanın TL. olarak borçlanması, yabancı para borçlanması halinde kur riski ile karşılaşılacaktır. Hangi para cinsinden dış ticaret yapılıyorsa o döviz cinsi  ile kredi kullanılması, farklı dövizin kullanılması halinde  kur parite riski altında olunacaktır. Bu gün Doların diğer paralara göre yükselmesinin buna bir örnek olacaktır. 

İkinci bir finansman yöntemi olarak batıda çok yaygın olmakla beraber ülkemizde de özel bono ve özel tahvil ihracı suretiyle de kaynak temin edilebilmektedir. Bu kaynak doğrudan yatırımcıdan temin edildiği için banka kredi faiz oranının altında mevduat faiz  oranının da üzerinde  olmaktadır. Firma açısından düşük maliyetli, yatırımcı açısından da yüksek getirili bir enstrümandır. 

Ayrıca belirli şartı taşıyan firmalar sermaye piyasasından da yani Borsa İstanbul’da  hisselerinin bir kısmını halka arz ederek finansman elde edebilirler. Bu en iyi kaynak temin  yöntemlerinden biridir. Özel sektörde olduğu gibi devletler de başka ülkelerden  borçlanmaya gidebilmekteler. Sağlanan bu kredileri basit bir şekilde  ya program kredisi  veya proje kredisidir..

Program kredisi  muayyen bir projeye bağlı olmaksızın ödemeler dengesi açığını kapatılmasında ve ithalatın finansmanında kullanılmaktadır. Proje kredisi ise yapılmak istenen belirli bir projeye münhasıran alınan kredidir. Proje kredilerinin sağlanmasında geçmişte yurt dışı kreditörler tarafında projede kullanılacak makine ve ekipmanın kendilerinden ya da gösterecekleri bir satıcıdan alınmasını ayrıca projenin kendilerinin üstleniminde yapılmasını isteyebiliyorlardı"

Para eşittir GÜÇ
Paraya sahip olanların  güce de sahip olduklarını ifade den  Reşit Canik, 2010 yılı itibariyle 57 İslam ülkesinin toplam ihracatının 1.7 trilyon USD civarında olduğunu, tek başına Almanya’nın ihracatının ise 1.3 Trilyon USD civarında olduğunu, İslam ülkelerinin ihracatının bilindiği üzere önemli bir kısmını petrol ve doğalgaz satışından oluştuğunu, petrol fiyatlarındaki değişime göre ihracat gelirlerinin arttığını ya da azaldığını ifade etti.
Sinop Halkban Sinop Şube Müdürü Reşit Canik, konuşmasını Kanuni Sultan Süleyman'ın bir hatırasıla tamamladı. Reşit Canik; "Konuşmamı tarihteki şu anekdotla tamamlamak istiyorum. Kanuni Sultan Süleyman döneminde veziri huzuruna çıkarak; Efendim, 'Ruslar borç para istiyorlar ne yapalım' ? deyince,  Padişah hemen 'verin' der.  

Vezir tereddüt edince, 'Ver ver.. Bu gün borç alan, yarın emir alır' der. Beni dilnediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum"

Programa; MÜSİAD Sinop Başkanı Ahmet Hilmi Gökmen, İl Milli Eğitim Müdürü Şaban Karataş, bir çok STK'nın temsilcisi, iş adamları ve öğrenciler katıldı.

 
Editör: Vitrin Haber