Samimiyetin dini terminolojideki en yakın ifadesi ihlâs’tır. İhlâs kavramı, büyük anlam kaymasına uğramış olan, büyük İslami kavramlardan birisidir. Bu gün ihlâs kavramı konusunda sokak röportajı yapılmış olsa, inanın ki tam karşılığını bulabileceğimiz, hakiki anlamını tutturan bir kişi ya çıkar ya da çıkmaz. Sokak röportajı değil de, İlahiyatçılar arasında yapsanız bunu, maalesef yine aynı sonucu alırsınız gibi geliyor bana. Bu çok yabana atılacak veya çok yadırganacak bir şey değil. Zira eskimek var olanın (yaratılanın) adeta kaderi. İnsanın bilgisi eskiyor, aklı eskiyor, şuuru eskiyor, hatta imanı eskiyor. İman eskimese Peygamberimiz (s.a.v): ‘Lâ ilâhe illallah, sözünü çok söyleyerek, imanınızı yenileyiniz’’ [1] buyururmuydu? İman bile eskiyorsa gerisini varın siz hesap edin.
İmanımızın üzerine inşa ettiğimiz kavramlarımız, yüzyıllardır geleneğin içinden süzülüp geliyor. Tabi ki kavramlar geleneğin içinden gelirken içine öyle şeyler karışıyor ki; bazen o kavramları tanıyamaz hale geliyoruz. İşte ‘’ihlâs’’ kavramı da tam o kavramlardan biri. İhlâs kavramının içeriğine ‘samimiyet’ manasına gelen ‘’nasihat’’ kavramını yerleştirmişler. Yani nasihate; ihlâs’ın içini boşaltmışlar. Nasihatin kendi gerçek anlamı gitmiş, o başka bir şey olmuş. Nasihatı, ihlâs yerine kullanmışlar. Peki, ihlâs ne yerine kullanılmış? İhlâs boşta kalmış. Yani İhlâs’ın anlamı buharlaşmış, kavramsız kalmış, yok olmuş. Çünkü ihlâsın içine, nasihatin manasını boşaltmışlar. Mesela, Peygamberimiz (s.a.v) buyurdular ki; Sahabeden Temimed-Dari anlatıyor: Bir gün Allah Rasulü (s.a.v),ashabına hitap ederken, üç kez tekrar ederek şöyle seslendi:’’Din Samimi olmaktır.’’ Sahabeden bazıları: ’’Din kime karşı samimi olmaktır ya Rasulallah?’’ diye sordular. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v): “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün Müslümanlara karşı samimi olmaktır” diye cevap verdi[2]. 
’’Din nasihattir/Samimi olmaktır.’’ Bizim anladığımız nasihat tarifi ile Hadisi Şerifte ki tarif, manaya uymuyor ve hakiki manayı karşılamamış oluyor. Mesela; Kur’an-ı Kerime nasıl nasihat edeceğiz? Tamam. Herkese nasihat edelim de Allah’a nasihat nasıl edelim? Nasihati biz şuanda samimiyet manasına kullandığımız, ihlâs yerine kullandığımız kavramın içeriği nasihate ait. Nasihat samimiyettir. Din nasihattir dediğimizde, mahiyet itibari ile din samimiyettir demiş oluyoruz. Kime karşı samimiyet? Allah’a samimiyet, Kitabına samimiyet, Allah’ın elçisine samimiyet, Müslümanlara samimiyettir. Nasihatin bizde yaygın olan kullanım manası, başkalarına samimiyeti tavsiyedir. Başkalarına samimiyeti tavsiye edenin ilk yapması gereken şey samimi olmaktır. Peki, o zaman ihlâsın içine nasihatin manasını doldurmuşuz ve buna ihlâs demişiz. O zaman ihlâs nerede? O da buharlaşmış. Peki, ihlâs nedir?
İhlâs; Allah-u Teâlâ’ya aracısız kulluk etmektir. Yani tevhittir. Tevhidin eş anlamlısıdır. Ama tevhitte birleme vardır. Kelime-i tevhit, nefiy ve ispattan oluşur. İşte ‘’La ilahe’’ sini ihlâs oluşturuyor.’’illallah’’’ ını tevhit oluşturuyor. Yani ihlâs; has kılma, halis kılma, temizleme, arındırma demektir. Arınmanın tersi kirleme demektir. İhlâssızlık ise, Allah’a aracılı kulluk etmektir. O ise dini kirletmek olur.
Mesela: Bir zamanlar ülkemizde, ‘ihlâs’ dediğimiz zaman, insanlar bön bön bakıyorlardı. Bir holdinge isim verilince içi boşaltıldı. Maalesef  ‘İhlâs’ kavramını anlatmak zorlaşmıştı. Bundan otuz kırk yıl ‘Şaban’ ismini medyanın kötü karikatürize etmesi sonucunda, ‘Şaban’ ismi çocuklara verilmez olmuş ve hemen hemen kullanımı sıfırlanmış. Oysaki bir kavram gözden düşürülüp kategorize edince o kavram ve zengin anlam toplum nezdinde değerini kaybediyor. Bu gün ‘Recep’ isminde şov dünyasında bir film yaptılar. ‘Recep’ kavramı gibi içeriği dolu İslam’la, Ramazanla, Kur’anla ilgili olan, 1400 küsur yıldan beri Müslümanların dağarcığında o kelime, söylendiğinde birçok çağrışım yapan, bu güzel ismi bozdurup harcadılar. Yani bilinçli veya bilinçsiz İslami kavramlarımız kirletiliyor, saf dışı ediliyor. Bir tür İslami kavramlar tedavülden kaldırılıyor. İhlâs, Kur’an-i bir kavramdır. İmanla beraber kullanılır. Ama bu zamanda biz ihlâs kelimesini edebi bir kavrammış gibi kullanıyoruz. Kur’an ise bu kavramı, ta imanın göbeğine, İslam’ın ruhu olarak kullanıyor. İslam’ın kalpte olanına iman, İslam’ın ruhuna da ihlâs diyoruz. 
Kur’an-ı Kerim’de kurtulmuş olanların niteliklerini sıralarken  dinlerini Allah'a has kılanlar[3]Bu ayetten anlıyoruz ki; dini Allah’a has kılmamakta varmış. İhlâs, dini Allah’a has kılmaktır. İhlâssızlık nedir diye sorduğumuzda? اَلَا لِلّٰهِ الدّٖينُ الْخَالِصُ- İyi bilin ki, halis din yalnız Allah'ındır. وَالَّذٖينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهٖ اَوْلِيَاءَ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰى O'nu bırakıp da başka dostlar edinenler, "Biz onlara sadece, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet  ediyoruz" diyorlar. [4] Şirk, ihlasın  zıttı,riya nasihatin (samimiyetin) zıttı dır.Riya, gizli şirk ve karıncanın ayak sesinden gizli kalbi bir hastalıktır.Kulun kalbinde ihlas ve samimiyet kökü bulunmadığında,yerine riya yerleşip dal budak salar ve böylece kul şeytanın dürtülerine boyun eğmeye başlar.
Rabbimiz bizden neden samimi olmamızı istiyor? İhlâssızlığın bize zararı nedir? Diye bir sual yapılacak olursa şöyle cevap veririz. Eğer dinin içini boşaltırsanız, dine ondan olmayan şeyi karıştırdığınızda, dinden elde etmeniz gereken istifadeye ulaşamazsınız. Yani dinsiz olunca ne olacak idi ise, dinli olunca da o olur. Zira her şeyde öyle değil mi? Mesela; Bir hastalığınız var. Uzman, tedavi için bir ottan tarif yapsa ve dozu hastaya verse dedi ki, şu çiçekten alacaksın, şu kadar kaynatacaksın, şu kadar soğutacaksın, şu kadarda içeceksin. Size tarif edilen ottan değil de başka ottan yapsanız, istediğiniz sonuca ulaşamaz şifa bulamazsınız. On dakika kaynatacaksınız deseler, sizde yarım saat kaynatsanız sonuca ulaşamazsınız. Belki o yarım saat kaynattığınız da o faydalı maddeler ölebilir. Belki zehre dönüşebilir. Bir fincan içeceksiniz dedi siz ise üç litre içtiniz. Belki ölürsünüz. Şifa olacaktı ama şifa olmadı, bela oldu. Hastalık oldu.
O zaman bu dinin sahibi kim? Bu dinin sahibi Allah’tır. Yani dinin sahibi dinin uzmanıdır. Çünkü onun sahibi o’dur. Bir şeyin en güzel tarifini kim yapar? Onun ustası yapar. Dolayısıyla bu dinin sahibi Allah, sahibi olduğu dininin hakkında ki tarifleri en iyi ve güzel tarifleri O yapar. Sınırları o koyar. Çerçeveyi o belirler. O zaman Rabbimiz diyor ki; Eğer bu dinden istifade etmek istiyorsanız benim adına din koyduğum şeye inanacaksınız. Sizin adına din dediğiniz şeye inanmanız, benim nezdimde onu din kılmaz. اِنَّ الدّٖينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ Şüphesiz Allah katında din İslâm'dır.[5] Bir Allah katında din var. Bir de sizin katınızda din var. Sizin katınızdaki dinin Allah katındaki din olması anlamına gelmiyor. Siz onun adına İslam koydunuz diye o İslam olmaz. Peki, kim koyarsa olur? Sahibi koyarsa olur. Yani Allah koyarsa olur. Onun için Rabbimizde bu dinin ne olduğunu bize tarif ediyor. İyiki tarif etmiş. Tarif ettiği halde bu kadar tahrif oluyorsa, ya tarif etmese ne olurdu bu dinin hali? 
Müşrikler kendilerini Hz. İbrahim’in dini üzerine yürüdüklerini söylüyorlardı.Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda bu sonuca ulaşıyoruz. Müşrikler Hz. İbrahim’e toz koydurmazlar. Kâbe-i Muazzama ya hürmet, Hz. İbrahim’e hürmettir. Hz. İbrahim’in Müminleri Hz. İbrahim’in dininin yenileyicisi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’e nefret ediyorlar. Demek ki her dinin tahrifçisi var, o inancın tamircisine düşman oluyor.
İmanlarına şirk bulaştırmanın ihlâsa zararı nedir اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا اٖيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُولٰئِكَ لَهُمُ? الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ - İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.[6] Peygamber Efendimiz (s.a.v),bu ayetteki بِظُلْمٍ zulmü,  اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظٖيمٌ‘’Çünkü şirk (ortak koşmak) elbette büyük bir zulümdür."[7] ayeti ile tefsir ediyor. İmana zulüm imana şirk bulaştırmaktır. Mevla’mız burada ‘şirk’ diyemezmiydi de ‘zulüm’ dedi? Esasında her şirk, insanın kendisine yaptığı bir zulümdür. Allah insana rahmet ediyor, insan kendisine zahmet ediyor, zulmediyor. İnsan kendisine zulmedince hakikate de zulmediyor. Şirk bulaştırılmış bir iman, imana zulümdür. İşte ihlâssızlık budur.
Samimiyet olmadan değerler, değerini yitiriyor. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bir hadislerinde;’’Cömert’’ desinler diye infakta bulunan zengin,’’âlim’’ desinler diye ilim tahsil eden kişinin,’’kahraman’’ desinler diye savaşan kimsenin çabasının Allah nezdinde, hiçbir kıymeti yoktur. Hatta bu kimseler, sahte niyetlerle yapılan sahte amellerinden ve samimiyetsizliklerinden dolayı ahirette hüsrana uğrayacaklarını haber vermiştir.[8]  Çünkü ihlâsı, samimiyeti bilmeyene insanlar ‘âlim’ dese de hakiki cahil odur. Gönlünü Rabbinin rızasıyla zenginleştirmeyenin adı ‘zengin’ olsa da hakikatte o,insanların en yoksuludur. Samimiyetsiz secdelerle abid, dünyaya gönül bağlayarak zahit olunamaz. [9]
Sözlerimi Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in duasıyla bitirmek istiyorum.’’Ey yücelik ve ikram sahibi! Beni ve ailemi dünya ve ahirette her an sana ve ihlâs ve samimiyetle bağlı kıl.[9] (Âmin)
 
[1] Ahmed b. Hanbel ve Taberanî’den naklen Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, X, 82.
[2] Müslim, İmân, 95,Ebu Davud,Edeb,59
[3]Nisa Süresi 4/146
[4]Zümer Süresi 39/3
[5]Al-i Imran Süresi 3/19
[6]En’am Süresi 6/82
[7]Lokman Süresi 31/13
[8] Müslim, İmare 152
[9]Diyanet Aylık Dergi –Şubat 2014  - shf:24