İçinde yaşadığımız yüzyıla girmeden 1999 yılında ABD başkanı Bill Clinton ülkemizi ziyaretinde ‘’Önümüzdeki yüzyılın şekillenmesinde Türkiye son derece önemli bir rol oynayacak’’ demesi ile beraber ülkemizin içine girip yaşayacağa  serencam anlaşılabilirdi.Zira, yirminci yüzyılın şekillenmesi Osmanlının yıkılış ve Türkiyenin kuruluşu ile tamamlanmıştı.İçine girdiğimiz yeni yüzyılda tarih yapıcı bir iddianız yoksa başınıza gelecek şeyler Osmanlının başına geleceklerden daha farklı olmayacaktı.
            Endüstri devrimi ile birlikte, sömürü çarkına dayalı, kendini hakim güç haline getirecek bir medeniyet kuran Batı, içine girdiğimiz dönemde yüz yıl öncesi kadar rahat değil.Kurduğu medeniyetin bedelini insanlığa, sadece iki Dünya savaşında yetmiş milyon insanın ölümüne sebep olarak ödetti.İkinci Dünya savaşından sonra dümene  geçen ABD’nin ;  Demokrasi, insan hakları, özgürlük üzerine ürettiği sloganların artık hiçbir inandırıcılığı kalmadı.Batı medeniyetinin temsilcisi emperyal devletler, Sürekli kan kaybeden, eski gücünden uzak bir profil sergilerken,  içine girdiğimiz yüzyılı kendi hükümranlıklarını  devam ettirecek şekilde dizayn etmek istemektedirler.Bu amaçla takib ettikleri yöntem ise, Suriye ile Ortadoğuyu, Ortadoğu ile de Dünyayı şekillendirmek üzerine kurulu.Ortadoğu, İsrailin kurulması ile başlayan süreçte, Afganistanın işgali, Lübnanın istikrarsızlaştırılması, Filistinin kanayan bir yaraya dönüştürülmesi,  küçük peyk devletlerin kurulması, Irak’ın işgali ve Arap baharı ile bütün bölgeyi bir savrulmaya iten kaotik yapı neticesinde üzerinde operasyon yapılabilir, yeni haritaların çizilebileceği bir coğrafyaya dönüştürüldü.Bu düzenlemelerin yapıldığı dönemde olayların içinde aktif halde bulunarak mümkün olduğu kadar gelişmeleri kendi lehine olacak biçimde kontrol etme politikasını takib eden Türkiyenin bütün tezleri savsaklanıp, lehine sonuçlanacak hamleler boşa çıkarıldı.Suriye savaşının külfetini büyük oranda Türkiye çekerken, çizilecek haritanın taslağının ayan beyan Türkiyenin toprak kaybı üzerine kurulu olduğu görüldü.Gerçekleştirilmeye çalışılan bu planı reddederek ciddi bir manevra yapıp Rusya ile ilişkilerini düzelttikten sonra politika değişikliğine giden ülkemizin  oyun bozan  hamlesi  ABD ve Batıyı  huzursuz etti.Zira Türkiye’nin yaptığı bu manevra yapılan bütün planları bozacak niteliğe sahibti.PKK’yı alenen destekleyip,bütün gücünü onlarla yapılan mücadelede israf etmesini sağlayarak Suriyede eli kolu bağlı, itiraz edemeyen, pazarlık masasında menfaatlerini kollayamayan bir ülke rolü biçilen Türkiye, yaptığı son hamle ile bütün oyunları bozdu.
            Kurdukları oyunda pozisyonlarını kaybetmek istemeyen emperyal güçlerin elinde, uzun bir süredir gezi olayları, 17 Aralık soruşturması, Adanada Mit tırlarına yapılan operasyon  gibi denemelerle  ehlileştirip etki alanlarına sokamadıkları Cumhurbaşkanı Erdoğan ve şahsında ülkesi için denemeye değecek  tek şey ‘Darbe’ girişimi kalmıştı.Denemek için beis görmedikleri darbe girişimini,  uzun bir süredir üstüne yatırım yaptıkları ve ülkenin iradesini felç etme noktasında olumlu sonuç aldıkları sapkın grubu kullanarak gerçekleştirdiler.Bu darbe denemeleri aynı zamanda, son sıkım barutu ifade etmesi yönü ile ne kadar zor durumda kaldıklarına işarettir.Darbenin  sonucu hakkındaki öngörüleri, ünlü ABD istihbarat kuruluşu stratforun çalışmalarına ve yabancı basının ağıtlarına bakıldığında ‘Başarılı bir Darbe’ olacağa biçiminde gözlemlenmektedir.Mutlaka darbenin başarısız olma durumunun sonuçları da tartışılmıştır.Darbenin kamuoyunda bir karşılığının olmayacağa kehanet değildir.Emperyal güçlerin başarısız bir darbe girişiminin tarafı olacağanı düşünmekte abestir.Bu deneme;  ABD açısından Suriyede kurgulanan oyunun başarıya ulaşması yönünde bir zorunluluk olup, gözdağı vermeye yönelik büyük devlet fantezisi  değildir.Carl Von Claousewitz  ‘Savaş Üzerine’  isimli eserinde tarih boyunca yapılan savaşların temel amacının karşısında bulunanın iradesinin ele geçirmek üzere kurulu olduğunu söyler.Buradan hareketle 21. Yüzyılın planlamasının yapıldığı bir dönemde Türkiye; iradesi ele geçirilmek istenen, bir başka ifade ile açıkça savaş ilan edilen bir ülke pozisyonundadır.Darbe girişimine bu açıdan bakılmadığı müddetçe elde edeceğimiz sonuçlar bizi bir yere ulaştırmayacaktır.Darbe girişiminin başarısız olması, kendilerini planlarını başarma noktasında mecbur hisseden güçler için, oyuna sürecekleri farklı bir kartları olduğunu düşündürmektedir.Bu kartı bütün deneyimlerinin boşa çıkarıldığı bir ülkede ‘iç savaş ‘ kışkırtması  şeklinde öngörmek kehanet değildir.Kendine has zaafları olan Anadoluda bunca yaşanmış tecrübeden sonra iç savaş denemelerinin de hiçbir sonuç vermeyeceğini, kurulan tezgahların boşa çıkarılacağanı, Anadolu insanının  darbeye karşı dik duruşu izah eder niteliktedir.
          Burada altı çizilmesi  gereken nokta, emperyal güçler oyunlarını niçin Ortadoğu üzerinden oynamaktadır sorusuna verilecek cevaptır.ABD’nin ortadoğuda istediği kadar petrol alma (gasb etme) isteğine kimse itiraz etmemektedir.Fakat  ABD bundan fazlasını istemekte olup , petrolün kime verilip kime kısılıp kota konulacağına, petrol miktarının ne zaman artırılıp ne zaman azaltılacağına, fiyatları istediği  gibi belirleyebilecek bir bandı elinde tutarak, karar vereceği bir kontrol sistemi oluşturarak petrol üzerinden bütün dünyayı yönetmek istemektedir.Petrol emperyal güçlerin kendi rakiplerini yönetebilme yeteneğine sahip ender enstrümanlardan birisidir.Geçtiğimiz yüzyılda da gücü, sahiplerine bu enstrümanlar tevdi etmiştir.
               Batı ve ABD bloğunun Dünyayı Ortadoğudan yönetme isteği bununla sınırlı değildir.Geçmiş yüzyıldan itibaren emperyal güçlerin  haksızlıklarına, zulümlerine, tezgahladıkları oyunlara karşı mücadele eden başat kesim Müslümanlardır.Muhtemelen Batılı müsteşriklerin vakıayı tesbiti  ve bu direncin   kaynağını kavramak için yürüttükleri  çalışma ile elde ettikleri sonuç  İslam gerçeğine dayanmaktadır.İslamın, Allahın rızasına  uygun olmayan güçlerin emperyal arzularına geçit vermeyen yapısı, mezkur güçleri yüz yıldır operasyona tabi tutularak kendi arzu ettikleri bir islam ekolünü oluşturma çabasına sevketmiştir.Emperyal güçlerin tasarımını yaptığı bu müslüman tipi oluşturma çalışmasında zirveye ulaştıkları en büyük başarıyı örgüt olarak  bu meşum örgüt ile, kitle olarak da bu örgüt elemanları ile elde etmişlerdir.İstenilen islam anlayışı; bünyesinde hiçbir toplumsal olaya müdahil olmayan, inançlarını iç dünyasında yaşamakla yetinen, haksızlığa karşı koymayan, gerçek ve güzele sahip çıkıp desteklemeyen mantaliteye dayanmaktadır.Müslüman kişiliğini ise, bu mantalitede hareket eden inançlarını adanmışlık içerisinde yaşayan, silik, sönük, edilgen bireyler oluşturmaktadır..
             Elde edilmek istenilen islam anlayışı ve Müslüman tipi için Türkiyenin tercih edilmesi tesadüfi olmayıp, tarihi arkan plana ve konjuktür olarak ülkemizin örnek olma yeteneğinin en üst seviyede olması ile ilintilidir.
             Darbe ve ne yapılmak istendiğini özetleyecek olursak; geçtiğimiz yüzyılı şekillendiren güç sahipleri egemenlik alanlarını bu yüzyılı da kapsayacak biçimde belirleyip onların otoritelerini meşru kılacak bir dünya dizaynını gerçekleştirmenin savaşını vermektedirler.Bu savaşı kazanmak için tercih ettikleri coğrafya Ortadoğu olup, yörüngelerine sokmak istedikleri millet, İslam milletidir.İçinde bulunduğumuz şu  günlerde bu çalışmalar sonuç verecek seviyeye gelmiş olup, Suriye üzerindeki  pozisyonlarını, Türkiyenin politika değişikliği ve kendi tezlerindeki ısrarı, zora sokmuştur.Mezkur güçlerin Suriye üzerinden ortadoğuyu ve Ortadoğu üzerinden dünyayı dizayn edebilmesi sürecinde  Suriye, tabiri caizse ‘dananın kuyruğu’ pozisyonundadır.Yapılan darbe denemesi, Dünyayı gönüllerince dizayn etmek isteyenlerin önlerindeki engelleri aşma çabası iken,  Anadolu insanı için, geçtiğimiz yüzyılda yaşadığımız zilletten kurtulup yeni yüzyıla tekrar tarih yapıcı kimliği ile dönme mücadelesidir.