Türkiye’yi Avrupa kültür ve medeniyetinin kölesi yapma niyetinde olan çevreler yıllardan beri yaptıkları yıkıcı ve bölücü faaliyetleri sayesinde kendi değer ölçülerimizi kaybettirmişlerdir. Öz kültürümüz dejenerasyona uğratılmıştır.Kültür emperyalizmi denilen baskı,yıkım ve başkalaştırma hareketi ile milletimizin öz kaynakları kurutulmuş ,bu ortamda gerek aydınlarımız ve gerekse halkımız hakikatleri bulma ve kavrama imkanlarından mahrum bırakılmıştır.
     
Türkiye olarak dünyanın büyük bir kesiminin dikkatle ilgilendiği,fanatik bir haçlı grubunun ise her fırsatta bir takım asılsız isnat ve iftiralarla karalamaya çalıştığı derin bir kültür mirasına sahip bulunuyoruz.Gerek din bilimleri  ve gerekse müsbet bilimler alanında dünya çapında ünlü bilim adamlarına sahipken maalesef onarlın isimlerini bulup öğrenmekten mahrum bırakılmışız.
     
Dünya ülkelerinin, özelliklede İslam ülkelerinin üzerine bir kabus gibi çöken  ‘’Batı emperyalizmi’’ bir taraftan dini bilimler alanında çorak bir zemin oluşturması ve kısır bir zihniyet yetiştirilmesini amaçlarken öte yandan,musbet bilimlerdeki Müslüman-Türk bilim adamlarının buluş ve keşiflerini devre dışı bırakarak tam bir arsızlık içerisinde, bilim ve tekniğin mutlak sahipliğine göz dikmiştir.
   
Endülüs ve nizamiye medreselerinde ilim tahsiline ve doktora çalışmalarına gelen Avrupalı öğrencilerin İslam dünyasından neler kazandıklarını ve neleri çalıp götürdüklerini söz konusu bile etmemişlerdir.Matematik,fizik,astronomi ve tıp alanlarında Müslüman-Türk bilim adamlarının dünyaya kazandırdığı müsbet gelişmeler gözlerden gizlenmiştir.
     
Kısaca belirtecek olursak; Dünya medeniyet, kültür mimarlığına özenen Avrupa fanatikleri bilim ve tekniğin dünya milletlerinin ortak malı olduğu gerçeğini kabule yanaşmamışlardır. Ve hele bu kabulde İslam dünyası gerçeğini hiç hesaba katmak istememişlerdir.
     
Koskoca bir İslam dünyası çalışmalarını devre dışı bırakarak  ilk yunan filozoflarının çalışmalarını,Rönesans ve reform hareketlerine irtibatlandırmışlar ve bu hareketlerede İstanbul’un fethi ile İtalya’ya kaçan Bizanslı bilginlerin marifeti olarak anlatmışlardır.Rönesans’tan sonra büyük bir atılım olarak 19.asır avrupasını dünyaya idol olarak takdim etmişlerdir.Pozitif bilimlerin başlangıcı olarak adlandırmışlardır.
     
Buarada büyük bir ustalıkla ve hatta ilim cambazlığı ile İslam türk dünyasından aşırdıkları ilim ve teknik formüllerini kendilerine mal etmişlerdir.Bu işte avrupanın amacı şu idi;büyük bir düşman vr rakip olarak gördüğü İslam türk dünyasının bilimsel çalışmalarını,bilim adamlarını kendilerine kaynak olarak kabul etmeyi zillet(aşağlanmak) saymışlardır.
   
İslam bilginlerinin ortaya çıkardığı gerçekler çalınıyor ve Avrupalaştırılarak,yeni bir isim ve formül ile Avrupa laboratuvarlarının  öz malı haline getirilmişlerdir.
     
1839 Tanzimat fermanından sonra hızlı bir Avrupalılaşma sürecine girdiğimiz için bu çirkin sevda uğruna  gönüllü olarak Avrupa telkinlerini yutmaya başladık.Hemde dertlerimizin şifa kaynağı haplar olarak.
 ‘’İslam ve Türk tarihinden alacağımız bişe yok ‘’ tarzında son derecede anlamsız,düşmanca bir saplantıya kapıldığımız için köleleştirildiğimizin farkında varmadan hayranlıkla Avrupa katarına bindik.Bu katar bizi sonu mutlak yokoluş olan bir bataklığa götürmekteydi.Kendimizi inkar ettirerek, bizi bizden özümüzden koparark götürmekteydi.