AŞIKLAR ADASI 

 

Alanında otorite birçok ismin dünya cenneti olarak tanımladığı Karadeniz'in incisi Sinop'un çok uzun yıllar önce ismi Ceziret-ül Uşşak’tı  yani Aşıklar Adası. O isimle anıldığı günden beri  o topraklarda doğan yada kökü o topraklarda olan her kişi aşıktır merkezi bir yarım ada olup sırtını engin ormanlara,yaylalara dayamış olan memleketlerin en güzellerinden Sinop'a.

 

Zamanın en güçlü hükümdarı olup atının nallarının çiğnemediği toprak kalmayan Büyük İskender namını duyduğu filozof Sinoplu Diyojen’e lütufta bulunmak ister ve Dile benden ne dilersen der. Gözünü dünyaya Sinop'ta açmış birine siz dünyanın en güçlü hükümdarı olsanız da ne verebilirsiniz ki! Sinoplu Diyojen Büyük İskender’e tarihe mal olan o ünlü sözünü söyler. 

-Gölge etme başka ihsan istemem....

 

Sinop'un Durağan ilçesinde gözlerini hayata açmış bir çocuk iken yol kenarında çelik çomak, yakantop oynarken Orman Muhafaza Memurlarının arazili resmi pikaplarının içinde bana ulaşılmaz görülen dağlara gittiklerini görürdüm. Ormancıların arabalarının arkasından uzun uzun, içli içli bakardım.

Acaba nereye gidiyorlar,gittikleri yerlerde kimler var,nasıl yaşıyorlar.

 

Çocukken o arabaların arkasından o kadar içten bakmış ve dilemiş olmalıyım ki Allah bana Ziraatçilik mesleğini nasip etti. Uzun uzun baktığım o Sinop dağlarında değil gitmediğim köy, ayak basmadığım tarla kalmadı...

 

Rahmetli babam ilçede terziydi,bende çoğunlukla dükkanda olurdum.Balasaygun Caddesinde yer alan dükkanımızın önündeki beton yolda ki nağmeler Sinop'un geçmişi gibidir. İlçe pazarı günleri akın akın dağ köylerinden atlarla ilçe merkezine köylüler gelirlerdi. Ve atlarıyla ilçeye gelenlerin atlarının betona vururken çıkardıkları nizami nal sesleri sanki en güzel melodiydi. Atlarıyla caddede bir tur atan köylüler gözümde dünyanın en iyi binicilerine dönüşür, efsanevileşirdi.

 

Sinop'ta davul zurnadan önemli başkaca çalgımız yoktu. Bir düğün olduğunda davulcular sokak sokak en güzel havaları çalar,düğüne davet ederdi,eğlendirirdi insanları. Arkasında mahallenin çocuklarından oluşan adeta küçük bir ordu.  Davul zurna ekibi nereye çocuklar oraya.

O günlerden kalan bir alışkanlık olsa gerek davul zurna sesi duyan bir Sinoplu asla dayanamaz kulak kabartır. Keyifle izler. Davul zurna Sinop'un milli çalgısı, Sinoplunun modern çağa rağmen vazgeçemediği en büyük tutkusudur. Dünya üzerinde davul zurnaya Sinoplular kadar değer veren yoktur. Darıca'da, Kocaeli'de,İstanbul'da davul zurna sesi duyduysanız ya düğün Sinopludur,yada davul zurna ekibi...

 

Sinop geniş bir sahil bandına sahip olsa da çoğunluğu ormanlarla kaplı,yüksek dağlardan ve yaylalardan oluşan,derelerinde şırıl şırıl akan serin suların bulunduğu doğa harikası bir memlekettir. Yaylalarının tadına doyum olmaz. Sıcaktan yanarken sahil boyları insanın içine muhteşem bir huzur dolduran yaylaları vardır. 

 

Ormanlarında yetişen ve her Sinoplunun en sevdiği besin maddelerinden olan Kanlıca mantarı adeta can verir Sinopluya. Kanlıca mantarının resmini görünce tüm Sinopluların özellikle gurbetçilerin gözünde Sinop belirir, bir iç çeker ve olsa da yesek der. Sadece lezzetli bir ürünle karın doyurmak değildir amaç. Kanlıca mantarı bir Sinoplu için Sinop demektir. Kanlıca mantarı terk edip geldiği diyarın simgesidir. Facebookta görürse hemen beğen tuşuna basar ve derin derin dakikalarca Kanlıca mantarına bakar ve köyüne, Sinop'a duyduğu özlem aklına gelir. 

 

Sinoplu Sinop’ta yetişen her türlü yiyeceğin dünyanın en lezzetli ürünü olduğunu düşünür. Bunun aslında bilimsel bir temeli de vardır. Sinop sanayisiz, göç nedeniyle arazileri çoğunlukla terk edilmiş, tarıma dayalı sanayinin de olmaması dolayısıyla neredeyse tamamen doğal kalabilmiş ORGANİK bir şehirdir. Türkiye'de eğer tek bir ile organik etiketi verilecekse bu il kesinlikle Sinop olurdu. Kimyevi gübre ve zirai ilaçların neredeyse girmediği Sinop dağları ezelden organik olup,ürünleri bundan dolayı doğal ve çok lezzetlidir.

 

5-10  kilo Sinop organik gıdası için gecenin 3 ünde Gebze Anibal kavşağında Sinop otobüslerini bekler Sinoplular. Sinop'un bir eriğini,kirenini kimyasalın yoğun kullanıldığı bahçelerde yetişen gösterişli meyvelere değişmez Sinoplu.

 

Uzun kış gecelerinde sohbet esnasında sobanın üzerinde pişirilen kestane Sinop'un dağlarının armağanıdır. Küçük ama benzersiz lezzetiyle vazgeçilmez bir tat olan Sinop kestanesinin ünü dalga dalga yayılmıştır tüm ülke sathına. Küçük ama lezzet küpü kestanesine alışırsanız başka kestaneleri zor yersiniz bir daha. Aman dikkat... Kestanenin balı zaten şifa deposu.

 

Erfelek’te  armutun onlarca çeşidinin yetiştiğini gördüğünüzde lezzet deposu armutun bu kadar farklı hallerinin olduğuna inanamazsınız.

 

Ilgaz dağlarından çıkarak Boyabat,Durağan ilçelerini takip ederek Kızılırmak'a kavuşan Gökırmak Türkiye'nin en lezzetli pirinçlerinin üretildiği verimli ovaları besler. Burada yetiştirilen pirinçler zamanında öşür olarak Osmanlı Saray mutfağına giderken,günümüzde ağzının tadını bilen tüm bilinçli damaklara ulaşmaktadır. Katip Çelebi Seyahatnamesinde yazdığına göre ülkemizin ilk pirinç yetiştirilen bölgesi Sinop'un Gökırmak vadisidir. Tarihsel geçmiş itibariyle en eski pirinç yetiştiricisi olan Sinop doğal olarak ülkemizde  en lezzetli pirinç pilavının da pişirildiği yer olmuştur. 

 

Bir yemek insanlar için ne kadar önemli olabilir. Karnımızı doyurup geçeriz. Ama Sinoplu için bu durumun istisnası vardır. Her Sinoplunun tartışmasız en önemli yemeği olan keşkeğin kaynamadığı Sinoplu mutfağı yoktur dünya üzerinde. Buğday Sinop'ta keşkek olur,kazanlar dolusu pişer geleneğimiz olur.

 

Yıllar önce memleketini terk etse de bu geleneksel tadı unutmayan Sinoplu,gelir ülkemizin sanayisinin kalbinde,Kocaeli'de, Darıca Nene Hatun Mahallesinin orta göbeğinde çattığı koca kazanlarda keşkeği gururla kaynatır ve ikram eder. Keşkek kardeşliktir. Erzurumlusu, Karslısı, Bitlislisi Diyarbakırlısı, Yozgatlısı, Konyalısı ,tüm ülke insanı keşkek kazanında pişen Sinoplunun çok değerli yemeği keşkeğe kaşığı salladığında dostluk, kardeşlik ve kaynaşmanın Sinoplunun genlerine nasıl işlediğini daha bir anlar. 

 

Mantıyı herkes yapar ama Cevizli mantıyı sadece Sinoplu yapar. Cevizli mantı mı olurmuş diyenler bu tadı bir kez tadınca tiryakisi olur.  

 

 Karadeniz'in hırçın dalgaları Sinop limanına geldiğinde sanki bir mola verir ve sakinleşir. Ülkemizin en güzel hamsilerini,palamutlarını vira bismillah diyerek Karadenizin açıklarına çıkan Sinoplu balıkçılar tutar. Yalı kahvesinde bir gün batımı çayınızı yudumlarken simit attığınız martıların arkasından balıkçıların insanlara taze balık sunmak için yaptıkları insanlık yarışına şahit olursunuz. Sinoplu balıkçılar en taze balıkları tutarak sofraları şenlendirmeyi para kazanmaktan daha önemli sayarlar. Ve Sinop balıkçı barınağında balık sezonu poşetini alıp gidenlere balıkçılar hayrına poşetlerini doldurular. Bu Sinoplunun cömertliğinin örneklerinden birisidir.

 

Sinop İmam Hatip Lisesinde yatılı öğrenci iken arkadaşlarla teknelerin bedava verdiği balıkları alıp,okulun kalorifer dairesinde yaktığımız mangalda pişirdiğimiz hamsilerin tadını en iyi balıkçıda hala bulamıyorum desem yalan olmaz. Sinoplu cömerttir. Sinop toprağı cömerttir. Bağrından envai çeşit lezzeti insanlığın hizmetine sunar.

 

Bir atın sırtına binip Sinop yaylalarını dolaşan bir insan uçsuz bucaksız ormanların içinde,çam kokularını,denizin gönderdiği serinliği, görkemli asırlık kayın ağaçlarının arasından süzülürken bir oluk başında durup soğuk suyla elini yüzünü yıkadığında dünyaya sanki yeniden gelmiş olur. Kuzu kebabı Sinop yaylalarında yenir. Karpuz çatlatan soğuk suların başında sanki yediğiniz hiçbir şey dokunmaz. Sinop Ormanlarında duyduğunuz kuş cıvıltılarının hayatında duyduğu en güzel melodiler olduğuna çok kişi yemin edebilir.

 

Sinop'un yaylalarında yüzlerce yıldır yaylacılar için kurulan cuma camileri vardır ki, yayladan geçenler buralarda durup namazını kılabilir  ve Allah'a verdiği sonsuz nimetler için teşekkür edebilir.

 

Soğuk kış gecelerinde her Sinoplunun sobasının üzerinde ıhlamur kaynar. Dağlarından topladığı şifa kaynağı,lezzet deposu organik ıhlamurlar Sinoplunun antibiyotiğidir. Yaz aylarında dağlarının süsü olan ıhlamur ağacının çiçekleri ,kış aylarının doktorudur.

 

Sinop'un bir çok köyüne giderken yolda bir çardak görürsünüz. Çardak içine girdiğinizde bir semaver, bardak takımı,çay ve şekeri,çakmağı bulursunuz. Korkmayın ve çekinmeyin. Cömert Sinop köylüsü bu çardağı gelip geçen yolcuya hayrat yapmıştır. Oluktan akan sudan nefis kaynak suyundan semaveri doldurup,yakın,çayınızı demleyip keyifle yudumlayın. Helaldir. 

 

Karadeniz'in en büyük doğal limanına sahip olmasına rağmen muhteşem güzellikleri barındırmasına rağmen dağlık bir coğrafyaya sahip olan Sinop’un zamanında iç yollarla bağlantıları bir türlü gerçekleştirilememiş ve çok büyük bir ticaret kenti olabilecekken balıkçı kasabası tadında kalmıştır. İl merkezinin büyümemesi ilçe ve köylere de yansımış Türkiye'nin en çok göç veren iline dönüşmüştür Sinop.  2012 yılı TÜİK Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre ülkemizin en yaşlı nüfusuna sahip olan ili Sinop'tur.

 

Sözünün eri Sinoplu, göç etmek zorunda kaldığı sanayisi gelişmiş topraklarda sorun üreten değil hep çözümün bir parçası olmuştur. İşinde gücünde, kalbi memleket sevgisiyle dolu ama haksızlığa da tahammül edemeyen bir yapıdadır. 

 

Bundan sonrada Sinoplu Doğduğu yeri unutmadan doyduğu yere tam entegrasyon hedefiyle ilerleyecek, nerede yaşıyorsa oraya Sinop'un güzelliklerini, Sinop insanın mertliğini tanıtacak , yaşadığı yerin saygın insanları olacaktır. 

 

Sinoplu olmayanlar Sinop'u görmeden önce Sinopluların Sinop'u çok abarttıklarını düşünse de Sinop'a gittiklerinde az bile demişsin,burası dünya cennetiymiş derler.

 

Allah'ın yeryüzü cenneti olarak armağanlarından olan Sinop'un her köşesinde farklı bir sürpriz vardır. Durağan Karataş Şelalelerinden Erfelek Şelalelerine, İnaltı Mağarasından Buzluk Mağarasına, Hamsilos Koyundan Türkiye'nin en kuzeyi İnce buruna, Bozarmut yaylasından Tekür Yaylasına, Çangal ormanlarından Bürnük Ormanlarına, Kızılırmaktan Gökırmak’a, nefis kumsalları ve sahilleri bir çok yeryüzü cennetiyle kalesi, zindanları,  kervansarayları, camileri,antik çağdan kalma kaya mezarlarıyla buram buram tarih kokan bir memlekettir.

 

Allah'ım küçük bir çocukken ettiğim dualarımı kabul etti memleketim Sinop'u, ve başka güzel memleketler Kars'ı, Gümüşhane'yi, Tokat'ı karış karış gezmemi sağlayacak bir meslek edinmemi sağladı.  Şimdi de bana Sinop'un güzelliklerini anlatmamı sağlayacak birbirinden güzel insanların yaşadığı Darıca'da yaşamayı nasip etti. Hemşerilerimle birlikte ülkemizin neredeyse birebir fotoğrafı olan Darıca'da kardeşlik içerisinde insanların yaşadığını görmek çok büyük mutluluk.

 

Sinoplular yaşadıkları coğrafyaları da Sinop kadar sever ve saygı duyarlar. O toprakların güzellik ve kalitesine artı değer katmak için çalışırlar. Sinop Karadeniz bölgesindedir ama özbeöz Anadolu’dur, tüm yurdumuzun yansımasıdır.

 

Sinoplu Diyojen Büyük İskender'e demişti Gölge etme başka ihsan istemem,diye. Hayatım boyunca öğrendiğim bir gerçek varsa oda Sinoplunun yaşadığı ülkeye sonsuz katkılarının olduğu ama bazen Sinop insanın birbirine gölge etmeyi gelenek haline getirdiği olmuştur. Buradan ünlü filozof hemşerimiz Diyojen'in sözünü biraz değiştiriyorum ve diyorum ki Sinoplu artık birbirine gölge etmeyi bırakıp, birbirine destek verirse Sinop ve Sinoplu ülkemize ve dünyaya daha çok katkı sunacaktır. Tüm haksız yere gölge edenlere rağmen memleketimizi sevmeye ve Sinop'un güzelliklerini anlatmaya dilimiz döndüğünce devam edeceğiz.

 

Yazdıklarım çok az bir kısmıdır Sinop'un. Denizden,karadan yada havadan nasıl giderseniz gidin Aşıklar Adası Sinop'a. Bildiğim tek şey var Sinop'a aşık olmuş olarak döneceksiniz.... 

Not:Yazarın bu yazısı Kocaeli Batı Yakası Gazetesinde yayınlanmıştır.