“Bu kutsi gecenin hürmeti için bu yurdu bir parça güldür ya Rabbi,                              
   

Büyük Rasul’ün ümmeti için bu kadar felaket züldür ya Rabbi.”
                                                   Münacaat (Servet-i Funun, Mart 1920)
   

İslamiyet kötü huylarımızı iyiye dönüştürmek için gelmiştir. Bu günün sürünen Müslümanları kötü huylarını koruyup İslamiyet’i kendi sularında akıtmaya çalışıyorlar. Bunun için de sular kirli akıyor.
   

Demek ki kendine İslam süsünü veren bu alemin başına gelen musibetler hiçte boşuna değil.
   

“Haşa kuluna zulmetmez Hüdası
  Kişinin çektiği yaptığının cezası”


Her felaketten, başımıza gelen her acı hadiseden sonra, konunun uzmanları çeşitli televizyon programlarına çıkar, yada gazete köşelerine konuk olur. Başımıza her hangi bir musibet gelmezden önce yapılması gereken işleri, alınması gerekli olan tedbirleri alt alta sıralarlar. Fakat kısa bir zaman sonra, çektiğimiz sıkıntılara, yaşadığımız felaketlere, akıttığımız onca göz yaşına, kara toprağa koyduğumuz onlarca insanımıza rağmen hiçte ders çıkarmadığımız ortaya çıkar. Alınması gerekli olan önlemler ya hiç alınmamış, yada eksik alınmıştır.
   

Her karakol saldırısından sonra; karakolların konuşlandırıldığı yerlerin açık hedef olduğu, karakolların daha güneye, ırak içlerine, dağların eteklerine, düzlük alanlara indirilmesi gerektiği, teröristle mücadelenin üç beş aylık eğitimli askerler tarafın değil, daha profesyonel, terör konusunda uzman, aynı terör grupları gibi vur kaç taktiğiyle hareket edebilen mobil güçler tarafından yapılması gerektiği. Aksi taktirde başarı sağlanamayacağı hususunda akil adamlar tarafından etraflıca tartışılır, işin eksik ve aksak yönleri ortaya konulur.
   

Aradan uzun bir süre geçmez yeni bir baskın haberi ile sarsılırız. Yine  eksiklikler, yine ihmaller,  yine gözyaşı, yine sönen ocaklar.
   

Deprem; doğa hadisesi, korkunç bir felaket, elden ne gelir, önlenmesi ne mümkün.
   

Her depremden sonra konunun uzmanları bütün televizyon kanallarında, çeşitli basın organlarında bangır bangır haykırıyorlar. Deprem kuşağında depremle beraber yaşamayı öğrenmeliyiz. Buna her an hazırlıklı olmalıyız. Zemin etütleri yapılmayan, zemini standartlara uygun olmayan alanları yerleşim yerleri yapmayalım. Yaptığımız binalarda malzemeden çalmayalım, önceden yapılmış binalarımızda güçlendirme çalışmalarını muhakkak tamamlayım. Buda yetmez, deprem sigortalarını zaman geçirmeden  yaptıralım. Buna benzer onlarca öğüt ve tavsiye.
   

Gel gör ki her deprem felaketinden sonra, bunların çoğunluğuna uymadığımız çok acı bir faturayla, korkunç bir bedelle karşımıza çıkıverir.
   

Ne kadar bedel ödememiz gereklidir ki ders alalım, tedbirli olalım.
   

Son olarak Van depreminde evinin yıkılmış enkazının başında “meğer eşime ve çocuklarıma mezar yapmışım diye feryat eden babanın acıklı hali tedbirsizliğimizin ve kötü hadiselerden hiçbir zaman ders çıkarmayışımızın örneğiydi.
   

O zaman diyoruz ki; “Kader insanlara zülüm etmez, adalet eder.”


  
 

- - - - -