Kavurucu sıcakların hüküm sürdüğü bugünlerde Türkiye’nin birçok yerinden orman yangını haberleri geliyor.

Yurdumuzun dört bir yanında ateş var. Her yeri alevler kaplamış. Ormanlarımız, fabrikalarımız, otomobillerimiz cayır cayır yanıyor.

Sorumsuz kişilerin ihmalinden yangınların, rüzgarın şiddetinden büyüyen alevlerin arkası dinmiyor bir türlü.

Yangının çıkış sebebi çoğu kere cam kırıkları ve aşırı sıcaklar olduğu herkesin malumu. Ancak ihmallerin de neden olduğu aşikar.

Küle dönen ormanlarımız, yok olan böceklerimiz, yitirilen mallarımız, aramızdan sessizce ayrılan canlarımız geride hep pişmanlık, gözyaşı, acı ve hüzün bırakıyor. Ağlıyor, gözyaşı döküyor sevgili memleketimin, canımdan çok sevdiğim vatanımın insanları.

Az önce Sinop’un merkezinde Karakum mevkiinde çalılık alanda nedeni henüz bilinmeyen bir yangın çıktı. Kısa sürede rüzgarın da etkisiyle büyüyen yangın ormanlık alana sıçradı.

Belediye ve Orman İşletmesi’nin yangın söndürme ekibi müdahale ettiyse de 30 dönümlük arazi cayır cayır yanmaktan kurtarılamadı.

Ülke genelinde ihmalkarlık ve dikkatsizlik kol geziyor. Sorumsuz kişi sayısı her geçen gün daha da çoğalıyor.

Yanan orman sahası ümit ediyoruz ki bir yıl içerisinde ağaçlandırılacak. Ancak arazinin ormanlaşması yıllar alacak.

İnancımız gereği teselli bulalım Yaradan bizi korudu diye. Yoksa şehrin göbeğindeki orman tamamen yanabilirdi hafazanallah!

Çok değil, birkaç gün önce bir Ağabeyimizle birlikte oradaydık.

Doğa harikası bir yer. Yeşille mavinin iki sevgili misali sürekli buluştuğu bir yamaç. Sabahları sağlıklı yaşam için koşan insanların karınca usulü sıra sıra dizildiği bir koy.

Siz bakmayın İstanbul’u sel aldığına. Yurdumuzda hava sıcaklığı yine artıyor.

Ormanlarımız dün yanıyordu, bugün de yanıyor ve böyle giderse yine yanmaya devam edecek.

Orman yangınlarının yol açtığı yıkımları dert edinmeliyiz. Ormana ve ormancılık uygulamalarına yakın, duyarlı, bilgili ve bilinçli insan sayısını artırmalıyız. Yangını önleme ve söndürme çalışmalarında geleneksel yaklaşımları yeniden ele alarak değerlendirmeliyiz. Sorunların temeline inmediğimiz sürece ormanlarımız yine hep yanacak.

Şunu unutmayalım: Yanan ormanlar değil aslında akciğerlerimiz. Yani biziz!